Türk Futbolunu Kurtarmak

Ülkece futbolu çok seviyoruz, futbolla yatıp kalkıyoruz, zaman zaman kulüp ve milli takımlar düzeyinde katıldığımız uluslararası turnuvalarda başarı yakalıyoruz ancak neden sürdürülebilir başarı gelmiyor?

* Kulüplerin finansal durumları
Takımlarımız borç batağında yüzüyorlar. Çünkü yönetimler ayağını yorganına göre uzatmıyor. Transferde ödenen yüksek bonservis bedelleri, oyuncunun kendisine ödenen astronomik maaşlar ve menajerlere ödenen komisyonlar takımların mali açık vermesindeki başlıca faktörler.
Geçtiğimiz iki sezonda Trabzonspor'un başkanlık koltuğunda Muharrem İnce vardı. 16/17 sezonunda transferde yaklaşık 10 milyon euro, 17/18 sezonunda ise yaklaşık 12 milyon euro yani toplamda 22 milyon euro zarar edildi. Oyunculara ödenen yüksek maaşları saymıyorum bile. Sonuç ne oldu peki? Kağıt üzerinde şampiyonluğa oynaması gereken kadro kendi evinde Akhisar'dan 6 gol yedi, sezonu beşinci sırada tamamladı. Sonra ne mi oldu? Hemen bir kongre, ardından başkan Usta vınn.
Aynı şekilde Antalyaspor. Eski başkanlardan Gültekin Gencer'in görevi döneminde yalnızca menajerlere ödenen ücret 25 milyon TL. Gencer'in ardından göreve gelen Ali Şafak Öztürk, Nasri ve Menez gibi yıldız oyuncuları takıma getirdi. Sakat transfer edilen Menez ligde yalnızca 7, Nasri ise 8 maça çıktı. Bırakın para kazandırmayı, üzerine para verilerek gönderildi bu oyuncular. Gencer ve Öztürk'te çareyi kaçmakta buldular. Olan kime mi oldu? Zavallı Antalyaspor'a.. 1 ay kadar önce basına bir haber yansıdı. Antalyasporlu oyuncuların kamp yaptıkları otelde otel ücretleri ödenmediği için rehin tutuldukları, oyuncuların ücretleri kendi ceplerinden ödeyerek sorunu çözdükleri şeklinde.

Finansal açıdan zor günler geçiren Antalyaspor bu sezon küme düşme adaylarından biri olarak gösteriliyor. Eski başkan Şafak Öztürk ise geçtiğimiz günlerde sahibi olduğu otelde dünyaca ünlü şarkıcı Dua Lipa'yı ağırladı.
Muharrem Usta ve Ali Şafak Öztürk yalnızca birer örnek. Aziz Yıldırım, Dursun Özbek, Yıldırım Demirören... Örnekleri arttıracak olsak liste uzar gider. O halde biz gelelim "Ne yapılmalı?" sorusuna. Yöneticilerin sorumlulukları konusunda yasa çıkartılmalı. Yöneticiler takımları yönettikleri dönemden mali anlamda sorumlu tutulmalı. Başkanlıkları döneminde kulübü uğrattığı zararlar yöneticilerin kendi cebinden tahsil edilmeli.

*Türkiye liglerinin ve kulüplerin marka değeri
Maalesef liglerimiz diğer ülkelerce çok fazla takip edilmiyor. Süper Lig kalitesinin diğer liglere nazaran çok düşük olduğu şeklinde bir algı var. Örnek mi? Dünya Kupası'nda şampiyon olan Fransa kadrosuna Süper Lig'de 29 gol atıp kral olan Gomis çağrılmazken Premier Lig'de 7 gol atan Giroud çağrılıyor. Giroud bırakın gol atmayı, isabetli şut atmadan tamamlıyor turnuvayı.
Geçtiğimiz sezon Süper Lig'de 4 takım son haftalara kadar kafa kafaya şampiyonluk yarışı verdi. Avrupa'nın başka hangi liginde böyle kıyasıya mücadele oldu?
Bence asıl sıkıntı liglerimizin marka değerinde. Marka değerinin bu denli düşük olmasının başlıca sebebi Lig Tv'dir. Süper Lig'in yayın hakları senelerdir Digitürk bünyesindeki Lig Tv'nin tekelindeydi. Süper Lig maçları uzun yıllar yalnızca Türkiye'den yayınlandı. Bırakın maç izlemeyi, Youtube'da Süper Lig'le ilgili videolar bile bulamıyordunuz. Ancak Digitürk'ün Beinsports'a satılmasının ardından işler değişti. Bugün Süper Lig başta Fransa olmak üzere Hırvatistan, Romanya, Macaristan, Sırbistan, İsrail ve birçok Afrika ülkesinden canlı olarak yayınlanıyor. Küçük ülke büyük ülke diye bakmamak lazım. Ne kadar fazla, o kadar iyi.
Kulüplerimizin vizyonu yalnızca Avrupa ile sınırlı kalmamalı. Asya ve Amerika pazarlarına açılmalılar. Geçtiğimiz yaz Beşiktaş Çin'e gidip orada hazırlık maçları yaptığında gülenler olmuştu. Bugün 33 yaşındaki Tosic'in 5 milyon euro bedelle Çin'e transferi yönetim başarısıdır.

*Altyapı ve oyuncu izleme ağının geliştirilmesi
Altyapı antrenörlüğüne verilen önem arttırılmalı. Altyapının başına kulüp için efsane olmuş isimler getirilmeli. Süper Lig maçlarında 21 kişilik maç kadrosunda en az 3 tane altyapıdan yetişmiş oyuncu bulunması zorunluluğu olmalı. Türkiye Kupası maçlarında 1 veya 2 tane altyapıdan yetişmiş oyuncu oynatılması şeklinde kurallar gelmeli. TFF genç oyuncu oynatılmasını teşvik etmek için sezon boyunca en fazla genç oyuncu oynatan takımlara, bulunduğu lige en fazla oyuncu kazandıran takımlara primler vermeli.

*Nokta atışı transferler
Artık yıldız transferler, çilekli pastalar dönemi geride kaldı. Kulüplerin borçları, bazı kulüplerin UEFA ile yaptığı Finansal Fair Play anlaşmaları ve son olarak döviz kurlarındaki artış transferde eli kolu bağlıyor. Her şerde bir hayır vardır derler ya, bu durum kulüplerimizin transferde daha titiz hareket etmesini ve ihtiyaçlar doğrultusunda nokta atışı transferler yapmasını sağlıyor. Emekliliği gelmiş yıldız oyuncular yerine gelecek vaadeden, ilerde kulübe bonservis kazandırabilecek gençlere yatırım yapmak son derece mantıklı. Eljif Elmas, Mahmoud Trezeguet, Braian Samudio gibi isimler bunlardan sadece birkaçı.

*Maaş dağılımındaki denge
Takımdaki maaş dağılımı adaletli şekilde yapılmalı. Süper Lig'de bu konudaki en başarısız ekiplerin başında Trabzonspor geliyor. Burak Yılmaz yıllık 3,5 milyon euro ve Jose Sosa yıllık 3,3 milyon euro kazanırken Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir Ömür'ün yıllık kazançları 250 bin TL.
Galatasaray'da geçtiğimiz sezon ligde hiçbir maçta forma giymeyen Tarık Çamdal yılda 1,4 milyon euro, Tolga Ciğerci yılda 2 milyon euro, Feghouli yılda 3,8 milyon euro, Belhanda ise yılda 3,3 milyon euro kazanıyor. Bu oyuncular Galatasaray'ın teklif gelmesi halinde elden çıkartmayı düşündüğü oyuncular. Ancak hiçbiri için gelmiş resmi teklif yok. Neden mi? Çünkü Avrupa'da aklı başında hiçbir kulüp bu oyunculara bu maaşları vermez! Araplar belki..
Yıllık garanti ücretleri yüksek tutmak yerine oyuncuların mukavelesine maç başı ve performans odaklı prim maddeleri koyulmalı. Oyuncularla uzun süreli sözleşmeler yapılmamalı. Tarık Çamdal ile 5 yıllık sözleşme imzalanmasının hiçbir izahı olamaz.

*Taraftar desteği
Takımların gerçek sahibi şüphesiz taraftarlar. O yüzden yönetimler taraftarlarla arasını iyi tutmalı. Taraftarı tribüne çekecek hamleler yapılmalı. Major liglerle en büyük farkımız statların doluluk oranları. Premier Lig'de veya Bundesliga'da hangi takımın maçını izlerseniz izleyin tribünlerde boşluk göremezsiniz. Çünkü Avrupa'da futbol kültürü hakim. İnsanlar haftanın yorgunluğunu atmak için geliyorlar maça. Bir elde hamburger diğer elde bira maçlarını izliyorlar. Yenseler de yenilseler de takımlarını alkışlıyorlar. Hani koltukları falan söküp atmıyorlar. İşte bizim de böyle olmamız lazım. Sahada olan sahada kalmalı, saha dışına taşmamalı.
Bilet fiyatları da makul olmalı. Mesela bu hafta Akhisarspor sahasında Çaykur Rizespor ile karşı karşıya gelecek. Kale arkası bilet fiyatları 30 TL ve ortalama bilet fiyatı 50 TL. Böyle bir maçta kale arkası bilet fiyatları 10 TL, ortalama bilet fiyatı 20 TL olsa daha fazla taraftar gelmez mi?
Bir de passolig olayı var tabi. Teoride göze hoş geliyor ancak ya pratikte? Passolig'le birlikte tribün kapatma cezasının kalkacağı, cezaların şahıslara verileceği söyleniyordu ancak pek de öyle olmadı. Geçtiğimiz sezon Sivasspor'a çirkin tezahürattan tribün kapatma cezası gelirken konuşma engelli bir Sivasspor taraftarı da cezadan nasibini aldı. O yüzden passolig üzerine çok fazla konuşmaya gerek yok.

*Pilot kulüp
Kulüpler TFF 1. Lig ve yabancı ülkelerden takımlarla kardeş kulüp anlaşmaları yapmalı ve genç oyuncularını tecrübe kazanmaları için bu kulüplere kiralamalı. Bu sayede hem alt ligdeki takımlar kasasından para çıkmadan kadrosunu genişletmiş olacak hem de oyuncu tecrübe kazanarak kendi takımına dönmüş olacak. İki taraf için de kârlı anlaşma. Bunu özellikle Premier Lig takımları iyi yapıyor. Chelsea bu sezon 31 oyuncusunu kiralık olarak gönderdi.

*Yabancı dil
Yabancı sınırlamasının kaldırılmasının ardından kulüplerimizin artık daha kozmopolit yapıda olduğu bir gerçek. Bu durum başta teknik direktör olmak üzere teknik heyette bulunanların birden hatta ikiden fazla dil bilmesini zorunlu hale getiriyor. Avrupa'da ünlü teknik direktörlerin yurt dışında bir takımla anlaştıktan sonra birkaç ayını o ülkenin dilini öğrenmek için harcadıklarını görüyoruz. Ülke dışına yerli teknik direktör ihraç edemiyor oluşumuzun başlıca sebeplerinden biri de zaten yabancı dil bilmemeleri.

*Sponsorluklar
Kulüplerin önemli gelir kaynaklarının başında sponsorluklar geliyor. Ancak kulüpler formalarına göğüs sponsoru bulmakta dahi zorluk çekiliyor. Son yıllarda yapılan en kârlı sponsorluk anlaşması sanırım Beşiktaş'ın forma sponsorluğu için Vodafone ile yaptığı yıllık 5 milyon euroluk anlaşma.
Yönetimler mutlaka reklam ve pazarlama konusunda profesyoneller ile çalışmalı. Şampiyonlar Ligi'nde mücadele edecek Galatasaray, ikinci el otomobil alım satım sitesiyle forma sırt sponsorluğu için anlaşmış. Anlaşma karşılığında Galatasaray'a 2 milyon TL para ve 74 tane araç verileceği yazıyor. Koskoca Galatasaray'ın bulabildiği sponsor bu mu yani?

*Geçmişe bağlanmak
Futbolda dün yoktur. Bugün ve yarın vardır. Ancak biz sürekli geçmişe takılıp kalıyoruz. Sürekli geçmişteki başarılarımızla övünüyoruz. Televizyonlarda halen 2002'de, 2008'de milli takımımızın elde ettiği başarılar konuşuluyor. Ne zaman Hırvatistan'ın maçı olsa bizim futbol yorumcuları çıkıp diyorlar ki; Hırvatlar 2008'deki o maçı unutamıyormuş, Modric'in her gece rüyalarına giriyormuşuz.
Hadi ordan! Bizim Arda ayağını viledaya sokup eşine yıkatırken Modric, Rakitic Dünya Kupası'nda final oynadı.

*Sabır
Son olarak taraftarların takımlarına karşı sabırlı ve anlayışlı olmaları gerekiyor. Yeni yönetimlerden, yeni transferlerden, yeni teknik direktörlerden anında başarı bekliyoruz. Onlar birer sihirbaz değiller ve ilk yanlışlarında karalamaya başlamak yerine onlara destek olmak lazım.
Daha sezonun ilk haftalarından teknik direktör kovulmaları başlıyor. İşler kötü gidince yönetimler sezon ortasında olağanüstü kongreye giderek koltuğu devrediyor. Son derece yanlış.
Unutmamak lazım. Borussia Dortmund, Atletico Madrid gibi takımlar da bugünlere kolay gelmediler..