Bir Devrin Sonu: La Masia


La Masia. Türkçe'de "çiftlik evi" anlamına geliyor. Ancak Barcelona'ya gönül verenler için La Masia, çiftlik evinden çok daha fazla anlam taşıyor. La Masia, Barcelona ve İspanya Milli Takımı'nın kupalara ambargo koyduğu efsane jenerasyonun hikayesinin yazılmaya başlandığı yer.

La Masia de Can Planes 1702 yılında inşa edilmiş çiftlik eviydi. Camp Nou'nun inşaatında çalışan işçilerin konaklaması için kulüp tarafından satın alınmış zamanında. 1979 yılında Johan Cruyff tarafından La Masia'nın gençlik akademisi olarak kullanılması fikri ortaya atılır. Cruyff'ın en büyük hayali, Ajax'ın akademi kültürünü Barcelona'ya kopyalamaktır. Bu fikir başkan tarafından kabul görür ve böylelikle La Masia faaliyete geçmiştir.

Her sene binden fazla çocuk La Masia'ya katılabilmek için başvuru yapıyor ve içlerinden iki yüz tanesi seçiliyor. Çok küçük yaşlarda buraya katılan futbolcular adeta burada yatıp kalkıyor, burada büyüyorlar. La Masia iyi futbolcu yetiştirmekten önce, her anlamda iyi insan yetiştirmeyi amaçlıyor. İbrahimovic Barcelona'yı koleje, eski takım arkadaşlarını ise kolejin söz dinleyen çalışkan öğrencilerine benzetiyor. Barcelona altyapısından çıkan eski takım arkadaşlarının birer robot gibi olduklarını ve kendilerine verilen görevlerin dışına asla çıkmadıklarını söylüyor.

1990 yılına dönelim. Takımın başına Johan Cruyff geçiyor ve asıl Barcelona ekolü o zaman başlıyor. Cruyff, futbolculara paslaşma egzersizleri yapacakları antrenman programları hazırlıyor. Ona göre futbol denilen oyun üçgenler oluşturarak paslaşmaktan ibaret. Futbolcular üçgeni sürekli bulmak zorundalar.
Johan Cruyff'un La Masia'dan yetişen oğlu Jordi Cruyff, Barcelona'nın oyun felsefesini şu şekilde açıklıyor: "Oyuncuların ne kadar güçlü oldukları veya ne kadar koştukları önemli değil. Önemli olan topla neler yapabildikleridir. Barcelona, futbolcuya zekası ile oynamayı öğretir."

Barcelona ekolünün en büyük tutkusu, gençlere total futbolu öğretebilmek. Oyunculara 16 yaşına gelene kadar güç, ağırlık ve kondisyon yükleme antrenmanları yaptırılmıyor. Verilen asıl eğitim, dar alanlarda kısa paslar ve hızlı oyun; tiki taka. Altyapı takımlarının hepsi as takımın sistemiyle oynamak zorundadırlar, yani 4-3-3 dizilişiyle.

2000 yılında takımın başında bulunan Hollandalı teknik adam Louis van Gaal, hayalinin tamamı altyapı oyuncularından oluşan 11 ile Şampiyonlar Ligi kazanmak olduğunu söylediğinde İspanya'da dalga konusu olmuştu. 2009 senesinde ise Barcelona, La Masia'dan çıkan 8 oyuncusu ile Şampiyonlar Ligi zaferine ulaşıyordu.

Barcelona, Cruyff'un uzun vadeli yatırımının karşılığını Avrupa'nın en büyüğü olarak fazlasıyla almaya başlamıştı. 8 yıl içerisinde, yarıştıkları 39 kulvarın 25'inde şampiyon olarak kupalara adeta ambargo koydular.
2010-2011 sezonunun ilk El Clasico maçında Barcelona Real Madrid'i 5-0 gibi farklı skorla geçerken, Barcelona'nın ilk 11'inde bulunan 9 oyuncu, altyapıdan çıkmıştı.
2012-2013 sezonunda LaLiga'da Levante deplasmanına ilk 11'de La Masia menşeili 10 oyuncu ile çıkan Barcelona'da sahadaki tek yabancı isim olan Dani Alves 14. dakikada sakatlanarak yerini Montoya'ya bırakıyordu ve o dakikadan itibaren Barcelona, tamamen altyapısından çıkardığı oyuncular ile sahadaydı. Bu, La Masia'nın zirvesiydi. Maçı 4-0 kazandılar.

  Barcelona'nın Levante karşısındaki La Masia 11'i

Pep Guardiola'nın takımdan ayrılışının ardından, Tito Vilanova ile La Masia geleneği devam ediyordu. Ancak Vilanova'dan sonra takımın başına geçen Arjantinli teknik adam Tata Martino ile gelenek bozulmaya başladı. Barcelona'da başarısız geçen bir sezonun ardından görevden alınan Tata'nın koltuğuna oturan Luis Enrique'de altyapıdan gelen oyuncuları takıma adapte etme konusunda isteksiz görünüyordu.

Sezon boyunca La Masia oyuncularına verilen ortalama süre

Takımın başında üç sezon geçirecek olan teknik direktör Luis Enrique, takıma alışılmışın dışında daha direkt ve agresif futbol oynatmak istiyordu. İlk sezonunda takımın karakterine aykırı olan bu futbol anlayışına rağmen Xavi, ihtiyaç halinde sorumluluk alıp takımı genlerine döndürüyordu ve Enrique ilk sezonunu üç kupayla kapattı. Ancak takımda son sezonunu geçiren Xavi'nin ayrılışıyla birlikte düşüşe geçildi ve takım özellikle geçtiğimiz sezon Real Madrid'in başarısını izlemekle yetindi. Çünkü Barcelona, kendine has oyun felsefesini kaybetmişti. Enrique'nin oluşturduğu yeni orta saha, teknik kapasiteden çok fizik güce dayalıydı, özellikle Iniesta sahada olmadığı zamanlarda.

La Masia'da eskiden görev yapmış bir antrenör şunları söylüyor: "Biz oyunculara önce centilmence mücadele etmeyi, sonra kazanmayı öğrettik. Cruyff her zaman nasıl oynadığımızı sorardı. Aldığımız sonucu asla sormadı. Bugünlerde ise yetenekli oyuncular değil, güçlü oyuncular arıyorlar. Barcelona B kazanmak için oynuyor ve bunu da fiziksel olarak güçlü ama gelişme çağında olmayan oyuncularla yapıyorlar. Tamamen bir aldatmaca..."

Barcelona B takımında şu anda 21 oyuncu bulunuyor ve bunlardan yalnızca 12 tanesi U-21 milli takımında forma giyebilecek yaştalar. Takımın geriye kalanı 25 yaşın üzerinde futbolcular. Bu duruma bakılarak Barcelona'da, genç takım oyuncularına artık eskisi kadar önem verilmediğini söylemek mümkün. 

Son yıllarda altyapıya verdiği önemle bilinen Fransız takımı Monaco, Barcelona altyapısında oynayan 18 yaşındaki Jordi Mboula'yı kadrosuna kattı. La Masia'da yetişen bir diğer yetenek 17 yaşındaki Mateu Morey'in de Alman devi Bayern Münih'e transferi an meselesi. Önümüzdeki yıllarda Barcelona'nın tıpkı Bellerin gibi Mboula ve Morey'i transfer etmek istediği haberlerini görürsek, şaşırmamak lazım.

La Masia'da artık ne Messi var ne de Xavi. Belki bundan sonra hiç olmayacak da. Bundan böyle teknik kapasitesi yüksek oyuncular yerine fizik gücü yüksek oyuncular çıkacak altyapıdan. Çünkü Barcelona, kendisini muhteşem yapan felsefeyi unutmaya başladı.