Futbolculuk Kariyeri Bulunmayan Teknik Direktörler


Sahadaki yıldızlar kadar konuşulmasa da, bir takım için çok şey ifade eder teknik direktörler. Sadece takımın dizilişini, oyun felsefesini belirlemekle kalmazlar. Milyonlar kazanan futbolcu topluluğunu fiziksel ve mental açıdan motive etmek, sezon boyunca zinde tutmak gibi büyük sorumluluklar taşırlar. Teknik direktörler takımın saha dışındaki beynidir demek yanlış olmaz o halde.

Futbol tarihine baktığımız zaman, teknik direktörlerin büyük çoğunluğunun futbolculuktan emekli olmuş kişiler olduklarını görürüz. Zaten bundan daha doğal bir şey olmasa gerek. Futbolculuk kariyeri başarılarla dolu isimler teknik direktörlüğe başladıklarında gözler genellikle onların üzerinde olur. Ancak her başarılı futbolcunun, teknik direktörlük kariyerinde aynı başarıyı gösterdiğini söylemek zor.

Futbol oynamak ve insan topluluğuna liderlik etmek. İşte futbolculuk ve teknik direktörlüğü ayıran ince çizgi. Elbetteki geçmişi başarılarla dolu bir futbolcuysanız, dünyanın en iyi antrenörleri ile çalışma şansı bulup, onların oyun felsefesinden, taktiksel bilgi birikimlerinden bir şeyler kapmışsınızdır. Ancak liderlik doğuştan gelen özelliktir ve eğer bir topluluğa liderlik edecek karakteristik özelliklere sahip değilseniz, teknik direktör olarak başarılı olmanız fazla mümkün olmayacaktır.

Taşıdığı liderlik özelliklerinin yardımıyla futbol oynamadığı halde, günün birinde kendisini teknik direktörlük koltuğunda bulan ve takımlarını başarıdan başarıya koşturan liderler de var.

Jorge Sampaoli
1960 doğumlu Arjantinli teknik adam, küçük yaşlarda amatör olarak futbol oynamaya başladı ve 17 yaşındayken Arjantin'in ünlü takımlarından Newell’s Old Boys altyapısına katıldı. O dönem as takımda forma giyen Bielsa ile yolları ilk kez kesişmişti. Her şey yolunda gidiyor derken kaval kemiğinden ciddi sakatlık yaşadı ve profesyonel futbol hayatı başlamadan bitmiş oldu. Teknik direktörlük kariyerine amatör takımları çalıştırarak başlayan Sampaoli, başlangıçta inişli-çıkışlı performans gösterdi ve finalleri kaybederek kupa kazanamadı. Arjantinli çalıştırıcının kariyerindeki esas dönüm noktası, Şili'nin ünlü kulüplerinden olan Universidad de Chile takımının başına geçmesi oldu. Kadrosunda kaliteli oyuncular bulunduran takım, Sampaoli'nin gelişiyle adeta farklı bir kimliğe büründü ve rakiplerini ezerek kupalar kazandı. Universidad de Chile takımı ile yaşadığı başarıların ardından Şili Milli Takımı'nın başına geçen Sampaoli, Şili'ye 2014 Dünya Kupası'nda oynattığı baskıcı ve hızlı hücuma dayalı futbol ile dünya çapında tüm futbol izleyicilerinin beğenisini kazandı. 2015 yılında Copa America finalinde Arjantin ile karşılaşan Şili, rakibini penaltılar sonucu yenerek şampiyon oldu. 
Geçtiğimiz sezon İspanya LaLiga ekiplerinden Sevilla'yı çalıştıran Sampaoli, Şampiyonlar Ligi gruplarında takımını Juventus'un ardından grupta ikinci yaptı ve gruptan çıkma başarısı gösterdiler. Ancak son 16 turunda Premier Lig şampiyonu Leicester City ile eşleşen Sevilla, sahasında 2-1 kazandığı maçın rövanşında deplasmanda 2-0 kaybederek turnuvaya veda etti. LaLiga'yı ise Barcelona, Real Madrid ve Atletico Madrid'in arkasında 4. sırada tamamlayan Sampaoli'nin öğrencileri, Şampiyonlar Ligi ön elemesi oynamaya hak kazandılar.
Arjantin Milli Takımı'nı çalıştırma isteğini her fırsatta dile getiren Sampaoli, sonunda muradına erdi. Şu anda Arjantin'i çalıştırıyor.


Maurizio Sarri
İtalyan teknik adam profesyonel olarak futbol oynamadı. Bankacılık mesleğini yürütürken 1990 yılında yarı zamanlı olarak teknik direktörlük yapmaya başladı. Amatör seviyedeki takımları çalıştırarak başladığı teknik adamlık kariyerinde adımları birer birer çıkmaya başlayan Sarri'nin, 2002 yılı geldiğinde yol ayrımına gitmesi ve seçimini yapması gerekiyordu. Yaşantısına Bankacı Sarri olarak mı devam edecekti, yoksa Teknik Direktör Sarri olarak mı? İtalyan çalıştırıcı kalbinin sesini dinledi ve futboldan kopmak istemediği için yola teknik direktör olarak devam etme kararı aldı. Belki bankacılık yaparak kazanacağı paranın daha azını kazanacaktı ancak sevdiği işi yapacaktı. Pescara, Verona, Sorrento ve Avellino gibi alt lig takımlarında çalışan Sarri'nin en büyük arzusu, üst seviyeleri hak ettiğini kanıtlamaktı. Bu şans Sarri'ye 2012 yılında Serie B'de mücadele eden Empoli takımı ile geldi. Empoli yönetimi Sarri'yi takımın başında görmek ve sezon sonunda Serie A'ya yükselmek istiyorlardı. Sarri teklifi hiç düşünmeden kabul etti. İlk sezonu dördüncü sırada tamamlayan takım, yükselme play-off maçlarını kaybederek Serie A'ya çıkma hayallerini bir sezon daha ertelemek zorunda kalıyordu. Ertesi sezon işini şansa bırakmayan Sarri ve öğrencileri, ligi 2. sırada tamamlayarak Serie A'ya doğrudan yükseldiler. "Serie A'da ilk maçına çıkan en yaşlı teknik direktör" unvanını alan Sarri, lige iyi başlayamamış olsa da mütevazı kadrosuyla Empoli'yi ligde tutmayı başardı.
2015 yılında İtalya'nın önde gelen kulüplerinden Napoli, Rafa Benitez'in ardından yola Maurizio Sarri ile devam edileceğini açıkladı. Sarri'nin büyük hayali gerçek olmuştu.
Napoli'de ilk başta işler yolunda gitmedi. Basın toplantısında kendisine yöneltilen “Serie A’nın en az kazanan teknik direktörü olmak sizi üzmüyor mu?” sorusuna “Yapmak için üstüne para bile vereceğim bir işten paramı kazanıyorum. Neden şikayet edeyim ki?” şeklinde verdiği cevap işini ne kadar sevdiğini gösteriyordu. Kulübün efsane oyuncusu Maradona, sürekli olarak Sarri'yi eleştiriyor ve onun Napoli'ye yakışır bir teknik direktör olmadığını savunuyordu. Ancak Sarri elinde sigarası, üzerinde eşofmanı yılmadan çalışmaya devam etti ve Napoli 2015-2016 sezonunda tarihinin en iyi oyunlarından birini oynayarak ligi 2. sırada tamamladı. Başta Maradona olmak üzere Sarri'ye karşı çıkan herkes, şimdilerde onun Napoli'sini hayranlıkla izliyor.


Leonardo Jardim
1974 yılında Portekiz'de doğdu. Henüz 27 yaşındayken Portekiz'in alt liglerinde mücadele eden takımlarda asistanlık yapmaya başladı. Camacha adlı üçüncü ligde mücadele eden takımda asistanlık görevini yürütürken aynı takımda teknik direktörlüğe terfi etti ve takımı 2. lig seviyesine taşıdı. Ancak kendisini Portekiz'de kanıtlamaya başlayacağı ilk başarısını 2010 senesinde ikinci ligde mücadele eden Beira-Mar takımını Portekiz Premier Ligi'ne taşıyarak elde etti. 2011-2012 sezonu için Braga ile anlaşan Jardim, başarılı bir sezon geçirdi ve Braga sezonu 3. sırada tamamlayarak Şampiyonlar Ligi'ne katılmaya hak kazandı.
Ertesi sezon Ernesto Valverde'nin görevinden ayrılması ile yeni teknik direktör arayışlarında olan Yunan ekibi Olimpiyakos, Leonardo Jardim'i takımın başına getirdi. Jardim, ülke dışındaki ilk teknik direktörlük deneyimine oldukça iyi başlamıştı. Olimpiyakos ligde yoluna doludizgin devam ediyordu ve Jardim'in görev aldığı 17 maç boyunca yenilgi yüzü görmemişti. Ancak kulüp yaptığı açıklama ile sezon ortasında takım iyi giderken Jardim'in görevine son verildiğini açıkladı. Portekiz basını şok etkisi yaratan bu kararın ardında, Jardim'in kulüp başkanının eşiyle olan ilişkisinin ortaya çıkması olduğunu yazıyordu. Bu olayların ardından tekrar ülkesine dönen Jardim, 2013-2014 sezonunda ligin kalburüstü takımlarından Sporting Lizbon'u çalıştırdı ve takımı sezonu 2. sırada tamamlayarak Şampiyonlar Ligi'ne katılmaya hak kazandı. Jardim o zamana dek sürekli takım değiştirdiği için eleştiriliyordu ancak 2014'den bu yana başında bulunduğu Fransız takımı Monaco ile şu ana kadar 3 sezonu geride bıraktı. Şampiyonlar Ligi'nde Jardim önderliğinde bir kez çeyrek final, bir kez yarı final gören Monaco; geride bıraktığımız sezonda Fransa Ligue 1'de 17 yıl aradan sonra ilk kez şampiyon oldu. Monaco'ya oynattığı hücum futbolu ile kendisine hayran bırakan Leonardo Jardim'e, Arsenal teknik direktörü Arsene Wenger'in halefi gözüyle bakılıyor. 


Brendan Rodgers
Çocukluğunda altyapılarda futbol oynayan Brendan Rodgers, 20 yaşındayken dizinden geçirdiği sakatlık sonucu profesyonel seviyede futbol oynayamadan futbolculuk kariyerine veda etmek zorunda kaldı. Futbolculuk kariyeri erken biten Rodgers, futboldan kopamadı ve İspanya'da menajerlikle ilgili seminerlere katıldı. Henüz 23 yaşındayken İngiltere'nin köklü kulüplerinden Reading'in altyapısında görev aldı.
2004'te yeniden yapılanan Chelsea'de menajerlik koltuğuna oturan Jose Mourinho, Rodgers'i Chelsea genç takımının antrenörlüğüne getirdi. 2 sezon boyunca genç takımlarda çalışan Rodgers, daha sonra Chelsea rezerv takımını yönetmeye başladı. İlk kez üst düzey menajerlik tecrübesi yaşamak isteyen Rodgers, 2008 sonbaharında İngiltere Championship takımlarından Watford'un teklifini kabul etti. Ligin en zayıf takımlarından biri olarak kabul edilen Watford'un ligden düşeceği tahmin ediliyordu ancak Rodgers takımı ligde tutmayı başardı.
2010 senesinde Roberto Mancini'nin Manchester City teknik ekibinde düşündüğü Rodgers, bu teklifi geri çevirerek önemli başarılar elde edeceği Swansea City'e imza atıyordu. Swansea City'i ilk sezonunda Premier Lig'e çıkartma başarısı gösteren Kuzey İrlandalı teknik adam ayrıca bir ilki gerçekleştirdi. İlk kez bir Galler takımı, Premier Lig'de mücadele etmeye hak kazanmıştı. Pasa dayalı futbol anlayışı sergileyen Swansea takımı, oynadıkları total futbol ile taraflı tarafsız herkesin takdirini kazandı ve ligi 11. sırada tamamladı. Swansea ile yakaladığı başarının ardından Liverpool'un başına geçen Brendan Rodgers, ilk sezonunda eleştirilerin hedefi olurken ikinci sezonunda ise bambaşka bir Liverpool yaratmıştı. 2013-2014 sezonunda bitime 3 hafta kala lider konumda bulunan Liverpool, son haftalarda oyuncuların konsantrasyon kaybı ve yapılan bireysel hatalardan dolayı şampiyonluğu dramatik şekilde kaybetti. Kaybedilen şampiyonluğun ardından oyuncular yeni sezonda da kendine gelemedi, gol yollarında takımı sırtlayan Luis Suarez'inde Barcelona'nın yolunu tutması ile Brendan Rodgers yönetimindeki Liverpool eski başarısını yakalayamadı Kuzey İrlandalı menajerin görevine son verildi.
Geçtiğimiz sezondan bu yana İskoçya'nın Celtic takımının başında bulunan Rodgers'in buradaki işi İngiltere'ye nispeten daha kolay. İlk sezonunda kazandığı 3 kupa, bunun en iyi kanıtı.


Arrigo Sacchi
Doksanlı yıllara damgasını vuran Sacchi, tenkik adamlık kariyerine başlamadan evvel babasının dükkanında ayakkabı satıcılığı yapıyordu. Babasıyla birlikte Avrupa'nın farklı ülkelerine iş seyahatine giden Sacchi, gittiği ülkelerdeki takımların maçını stadyumdan izlerdi. Futbol oynamamasına rağmen futboldan çok iyi anlayan ve futbol hakkında konuşurken karşısındakileri etkileyen Arrigo Sacchi, 26 yaşında teknik direktörlük yapmaya karar verdi. Cesena U19 takımının başına geçen Sacchi, burada 5 yıl kadar çalıştı ve çalıştığı son sezonda takımı İtalya Gençler Ligi'nde şampiyon yaparak ilk kez dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.
Genç takımlarda yaşadığı deneyimin ardından İspanya'ya giderek İspanya Futbol Federasyonu'nun verdiği kursa katılan Sacchi, kursu başarıyla tamamladı ve profesyonel antrenör oldu. O dönem Serie C'de mücadele eden Parma'yı Serie B'ye çıkartma başarısı gösterdi. Ertesi sezon Parma, İtalya Kupası'nda eşleştiği Milan'ı San Siro'da 1-0 yıktı ve Sacchi oynattığı futbol ile Berlusconi'yi etkilemeyi başarmıştı. Parma'da geçen iki güzel sezonun ardından Milan'ın yeni teknik direktörü oldu.
Sacchi'nin oyun felsefesi diğer İtalyanlara göre farklıydı. Total futbol anlayışını İtalyan futbolu ile harmanlamak istiyordu ve bu oyun anlayışı daha ilk sezonunda meyvelerini vermeye başladı. Sacchi önderliğindeki Milan, Serie A'da şampiyonluğunu ilan etti. Ertesi sezon Serie A'da gösterilen inişli çıkışlı performanslar sebebiyle Milan ligi 3. sırada tamamlıyordu ancak aynı sezon gelen Şampiyonlar Ligi zaferi, ligdeki başarısızlığı çoktan unutturmuştu. Bir sonraki sezon yine Şampiyonlar Ligi'ni kazanan Sacchi ve öğrencileri, UEFA Süper Kupa ve Kıtalararası Kupa'yı da müzelerine götürdüler. Şampiyonlar Ligi'ni üst üste üçüncü kez kazanmayı hedefleyen Sacchi ve öğrencileri, 3. sezonlarında turnuvadan enteresan şekilde elendiler. Marsilya ile Milan'ı karşı karşıya getiren çeyrek final maçında Marsilya 1-0 öndeyken stadın elektrikleri kesildi. Işıklar tekrar yanmaya başladığında ise Sacchi takımı sahadan çekti. Milan hükmen 3-0 yenik sayıldı. Bu olayın ardından takımın yıldızlarıyla arası açılan İtalyan hoca, sezon sonunda görevinden ayrıldı. Milan'da görev yaptığı 4 sezonda 8 kupa kazanarak kulüp tarihine adını altın harflerle yazdırdı. Milan sonrasında İtalya Milli Takımı'nın başına geçen Sacchi, 94 Dünya Kupası'nı finalde penaltılar sonucu Brezilya'ya kaybederek İtalya'yı dünya 2.si yaptı. Kısa bir süre İspanya'da Atletico Madrid takımını çalıştıran Sacchi, UEFA Kupası'nda yarı finalde eski takımı Parma'ya elendi. İspanya Kral Kupası'nda ise finale yürüyen Atletico Madrid, finalde Valencia'ya kaybederek kupa kazanma şansını geri çevirmiş oldu. Arrigo Sacchi, oynattığı futbol ve kazandığı kupaların yanında kendisine yöneltilen "futbol oynamamış teknik direktör" eleştirilerine verdiği efsane cevapla hatırlanacak: "Teknik direktör olmak için futbolcu olmak gerektiğini söylüyorlar. Jokey olmak için at olmak mı gerekiyor?"


Jose Mourinho
Portekizli kaleci olan baba Felix Mourinho ve ilkokul öğretmeni olan anne Julia Mourinho'nun evlatları olarak 1963 yılında dünyaya geldi. Annesi Jose'yi girişimci ve rekabetçi biri olarak yetiştirmeye çalıştığından, onun bugünlere gelmesindeki gizli kahramanlardan biri.
İlkokul yıllarında derslerinde başarısız olan Jose Mourinho, dil öğrenme konusunda ise üstün yeteneklere sahipti. Mourinho babasının yolundan giderek futbolcu olmak istiyordu. Babasının antrenörlük yaptığı takımlar başta olmak üzere bazı Portekiz takımlarının formasını giydi. Ancak genç Mourinho, tıpkı şimdilerde olduğu gibi o zamanlar da mükemmeliyetçi karaktere sahipti ve futbolculuk yeteneklerinin kendisini yıldız bir futbolcu yapmak için yeterli olmadığını düşünerek futbol yaşantısını profesyonel seviyelere erişemeden genç yaşta noktaladı. Bunun üzerine antrenörlüğe yönelen Mourinho, Lizbon'da spor bilimleri akademisine kaydoldu ve 5 yıllık eğitimini tamamlayarak beden eğitimi diploması aldı. Doksanlı yılların başında doğduğu şehir olan Setubal'in genç takımlarında antrenörlük yaptı.
1992 yılında Portekiz takımlarından Sporting Lizbon ile anlaşan teknik direktör Sir Bobby Robson'un yardımcılığını ve tercümanlığını yapmaya başladı. Robson, yetenekleri ve kişiliği ile kendisini etkileyen Mourinho'yu 1996 senesinde İspanyol devi Barcelona'nın başına geçerken de yanında götürdü. O dönem Barcelona'nın önemli isimlerinden olan Pep Guardiola ile yolları ilk kez kesişmişti. Katalanca öğrenerek Robson'a tercümanlık yapmaya devam eden Mourinho, Robson'dan sonra takımın yeni hocası olan Louis van Gaal'in de yardımcılığını yaptı. Barcelona kupalar kazanırken, Mourinho yardımcılığını yaptığı teknik adamlardan bir şeyler öğrenmeye devam etti.
2001 yılında ülkesine dönerek ilk teknik direktörlük deneyimini Leiria takımı ile yaşadı. Burada yaşadığı bir yıllık tecrübenin ardından, daha önce Robson'un yardımcısı olarak bir dönem çalıştığı Porto'ya teknik direktör unvanıyla geri döndü. Takımda radikal değişiklikler yapan Jose Mourinho, sezon sonunda ligi, Portekiz Kupası'nı ve UEFA Kupası'nı kazandı. Böylesine etkileyici başarının ardından Mourinho ve öğrencilerinden beklentiler artık daha fazlaydı. Ertesi sezon devleri dize getiren Porto, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu ilan etti. Şampiyonlar Ligi zaferinin mimarı olan Jose Mourinho, dev kulüplerin takibine girse de Rus milyarder Abramoviç'in satın aldığı İngiliz Chelsea kulübü ile anlaştı. Yeni Chelsea patronu, dünyanın en çok kazanan teknik direktörü olacaktı. Basın toplantısında kendisine aldığı maaş gerekçe gösterilerek yapılan eleştirilere şu cevabı veriyordu: "Lütfen bana aldığım maaş ile ilgili sorular sormayın. Ben Avrupa şampiyonuyum ve dünyanın en iyi teknik direktörüyüm, özel birisiyim."
İngiltere'de 2 Premier Lig şampiyonluğuyla birlikte 3 sezonda toplamda 6 kupa kazandı ve görevinden ayrıldı. Ancak çok istemesine rağmen başarılı çalıştırıcı, Chelsea kariyerinde Avrupa'da şampiyonluk yaşayamadı. Mourinho'nun durağı İngiltere'den sonra İtalya oldu ve İtalya'nın güçlü ekiplerinden İnter'in başına geçti. Şike olaylarının da etkisiyle önü açılan İnter, İtalya Serie A'yı domine ediyordu ancak takım daha önce hiç Şampiyonlar Ligi'ni kazanmamıştı. Futbol otoritelerinin Şampiyonlar Ligi için en büyük favorisi, Barcelona'ydı. Takımın yüksek yaş ortalaması da gerekçe gösterilerek hiç kimse İnter'in Avrupa'nın en büyüğü olacağına ihtimal vermiyordu. Ancak mucizelerin adamı Jose Mourinho, Şampiyonlar Ligi yarı finalinde eşleştiği Barcelona'ya karşı galip gelmişti ve Nou Camp'ta "Sen bizim için hâlâ tercümansın!" diye bağıran taraftarları işaret parmağını gökyüzüne doğru kaldırarak selamlıyordu.
Şampiyonlar Ligi finalinde Bayern Münih ile karşılaşan İnter, rakibini 2-0 yenerek Avrupa'nın en büyüğü oldu. Jose Mourinho, İnter'deki ikinci sezonunda Şampiyonlar Ligi ile birlikte İtalya Kupası ve Serie A şampiyonluklarını da kazanarak dünyanın en iyisi olduğunu bir kez daha kanıtladı.
İnter'den sonra Real Madrid ile anlaşan Mourinho'nun işi oldukça zordu. Çünkü ezeli rakip Barcelona, belki de tarihinin en iyi jenerasyonuna sahipti. İlk sezonunda Barcelona'ya boğun eğmek zorunda kalan Mourinho ve öğrencileri, yalnızca kazandıkları Kral Kupası ile teselli buluyorlardı. Ancak ikinci sezonunda Barcelona'yı durdurmayı başaran Mourinho, kariyerine bir de LaLiga şampiyonluğu ekledi. Fakat kaleci Casillas ve Real Madrid taraftarlarıyla yaşadığı gerginliğin ardından takımdan ayrıldı.
İngiltere'ye tekrar dönen Mourinho, "Burası benim evim." dediği Chelsea'yle tekrar anlaştı. Chelsea ile bir Premier Lig şampiyonluğu daha yaşayan Mourinho, sonraki sezonda oyuncularıyla arasının bozulması ve alınan kötü sonuçların ardından istifa etmek zorunda kaldı. Şimdilerde Manchester United'i çalıştıran Jose Mourinho'nun en büyük isteği, takımı eski günlerine geri döndürmek.