Türk Futbolundaki Derin Güçler


Milli takım 2018'de Rusya'nın ev sahipliği yapacağı Dünya Kupası organizasyonuna katılma şansını da kaybetti ve dünya kupalarına katılma özlemini 16 yıla çıkardı. Sonuç elbette hiç kimse için şaşırtıcı olmadı. Herkese göre bu durumun bir suçlusu var. Kimilerine göre Lucescu, kimilerine göre Demirören, kimilerine göre takımdaki "ADAMLAR" suçlu. Herkesin haklılık payı var. Ancak durum yalnızca bu kişilerden ibaret değil. 2002'de gelen başarıdan bu yana yönetimler değişti, teknik adamlar değişti, oyuncular değişti ama değişmeyen bir şey var, o da üst üste dördüncü turnuvayı da kaçırıyor olduğumuz gerçeği.
Bu durumunun asıl suçluları ülke futbolunu yöneten derin güçler. Bazı futbolcu menajerleri, teknik direktörler, spor yazarları, televizyon yorumcuları ve siyasetçilerin oluşturduğu derin güçler. Kim olduklarından daha önemlisi, neler yapabildikleri. Derin güçlerin tek sözüyle ülke futbolunda yer yerinden oynayabiliyor.
Örnek mi? Fazlasıyla mevcut.

1- Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim son zamanlarda futbolcularla yaşadığı sayısız gerginlikten dolayı yıpranmış durumda. Bir de üzerine damatlarıyla beraber karıştığı kavga ile gündeme geliyor ve ülkedeki futbol medyasının tek derdi günlerce Fatih Terim oluyor. Terim, TFF Başkanı Demirören ile yüz yüze görüşerek Milli takımın kendisi yüzünden zarar görmesini istemeyeceğini belirterek istifa edeceğinin sinyallerini veriyor. Demirören ise hocaya kendisiyle çalışmaktan son derece memnun olduklarını ileterek onu istifa kararından vazgeçiriyor. Olayın üzerinden bir hafta bile geçmeden TFF Terim'in görevine son veriyor. Terim, Demirören'e iki kritik maç öncesinde neden görevden alındığını sorduğunda Demirören'in cevabı "Hocam seni çok yıprattılar." oluyor. Güler misin, ağlar mısın? Bizim bu derin güçlerin bazı medya ayakları da günlerce "Fatih Hoca adamsan hak etmediğin tazminatı almazsın!" şeklinde haberler yapıyorlar. Ama bir kez olsun "Aman hocam sen istifa etme, biz seni kovalım." diyen Demirören'i haber yapamıyorlar.

2- Mircea Lucescu, futbolcunun uyruğuna değil yeteneğine bakan bir teknik direktör. Öyle olmasa uzun yıllar çalıştırdığı Shakhtar Donetsk takımının ilk on birinde 9 yabancıya değil, 11 Ukraynalı'ya şans verirdi. Senelerce Avrupa'nın önde gelen takımlarına astronomik bedellerle ihraç ettiği oyuncular Brezilyalı değil Ukraynalı olurdu. Milli takımla anlaşmadan önce Türkiye'de yabancı sınırlamasının olmadığından da haberdardı. Bu gerçeği bilerek takımın başına geçti. Ancak daha ilk mağlubiyetin ardından yabancı sınırlamasının olmamasından dert yanmaya başladı bile tecrübeli çalıştırıcı. Üç büyük takımın maçlarını izlediğini fakat çok fazla yerli oyuncu göremediğini dile getirdi. Aynı takımda oynayan yerli oyuncular olmadığını da ekledi. Polonya ve İzlanda gruplarını lider, İsviçre ise ikinci sırada tamamladı. Bu takımların hiçbirinde aynı takımlarda oynayan oyuncu grupları yoktu! Derin güçlerimiz yazmışlar bir yabancı sınırlaması senaryosu, tutuşturmuşlar Lucescu'nun eline, Luce okuyor, biz dinliyoruz.

3- Arda Turan Milli takıma çağrılmıyor. Derin güçlerimizin TV yorumcuları çıkıyorlar ekrana "Aman hoca sen bu adamı nasıl çağırmazsın takıma aklını mı kaçırdın sen Barcelona'da oynuyor bu adam!" diyorlar. Bakıyoruz ki ne görelim? Arda bir sonraki maç Milli takımda, hem de ilk on birde! Doğal olarak Milli takım maçı kaybediyor. Aynı yorumcular bu kez "Hoca delirdin mi sen Arda Barcelona'da yedek kulübesine bile giremiyor bu takımda işi ne!" diyebilecek kadar ikiyüzlü olabiliyor! Yakın geçmişte Lucescu Oğuzhan'ı niye takıma çağırmadı diye yerden yere vuruldu. Ertesi gün Oğuzhan Milli takımda. Lucescu yaşlandığı için Oğuzhan'ı takıma almayı unuttu herhalde!  Yine aynı yorumcular Şenol Güneş'i giydiği kıyafetlerden ötürü Milli takıma yakıştıramayanlar!

4- Bu derin güçlerin öyle bir futbolcu temsilcisi var ki ve onun temsil ettiği öyle bir oyuncu grubu var ki.. Dokunulmaz oyuncu grubu adeta. Türk halkı kendilerini "ADAMLAR" olarak tanıyor. Bu ADAMLAR prim için kavga ediyorlar, uçakta kemerini bağlamış gazeteciyi dövüyorlar, yeri geliyor birbirlerini dövüyorlar, kritik maç öncesinde gece sabaha kadar kumar oynuyorlar, üç yüz bin nüfuslu İzlanda karşısında 3-0 gerideyken bile kendilerine destek veren taraftara küfür ediyorlar ve daha fazlası. Hatta bir tanesi çıkıp Milli takımı bıraktığını söylüyor, futbolculuğum yerine adamlığımla anılmayı tercih ederim diye de ekliyor. Gidip bir sürü dil döküyoruz, kapısında yatıyoruz bu adamı Milli takıma geri döndürebilmek için. Ama doğru, yabancı sınırlaması yok ya.. 80 milyonluk ülkeden bir tane ADAM çıkartıp koyamıyoruz bu ADAM ve arkadaşlarının yerine!

5- Teknik direktörleri var bir de bizim derin güçlerin. Elle tutulur hiçbir başarısı yok bu teknik direktörlerin. Yönettikleri takımları ligde tutabilirlerse kendilerini başarılı sanıyorlar. Bir takımdan kovulup diğerinin başına geçiyorlar. İşsiz kalma korkuları da yok yani. Yabancı sınırlaması tekrardan gündeme geldikten sonra sınırlamanın gelmesinden yana fikir beyan eder oldular. Ee tabi bu yaştan sonra yabancı dil öğrenmek, yabancı oyuncularla konuşabilmek zor iş olsa gerek!

6- Bazı siyasetçiler de futbolumuzda yabancı sınırlaması olmasından yana tavır koydular. Gerekçeleri ise ömrünü doldurmuş yaşlı yabancıların ülkemize paralarını alıp yan gelip yatmak için gelmeleriydi. Halbuki Adebayor ve Eto'o gibi dünyaca ünlü yıldızların geçmişte, Türk oyuncuların çok yetenekli ama aynı zamanda çok tembel olduklarını belirten açıklamaları oldu. Yan gelip yatanlar yerliler mi yoksa yabancılar mı?

Bizler senelerdir ülke futbolunun görünen yüzüne odaklandığımız için asıl sorunların perde arkasında yaşandığını idrak edemiyoruz. Spor ahlakından yoksun futbolculara, vasat teknik adamlara, hakem eleştirmekten başka pek fazla meziyeti olmayan spor yazarlarına, magazincilikle futbol yorumculuğunu ayırt edemeyen sözde yorumculara ve kendi oyuncu grubunu torpille takıma aldıran futbolcu temsilcilerine futbolumuzu teslim ettiğimiz sürece daha birçok turnuvayı uzaktan izleyeceğiz. Yüz bin metrekare yüzölçümü, üç yüz bin nüfusu olan ülkeler tarih yazarken biz yirmi yılda bir gelen başarılarla kendimizi teselli etmeye devam edeceğiz.