Oyuncu İncelemesi: Joshua King

 

Fenerbahçe hücum hattına geçtiğimiz sezon İngiltere Premier Lig'de küme düşen Watford'da forma giyen Norveçli Joshua King'i transfer etti. 30 yaşındaki oyuncu için bonservis ödenmezken oyuncuyla 2 yıllık sözleşme imzalandı. Böylelikle mevcut Fenerbahçe kadrosunda Rogon isimli oyuncu danışmanlık şirketiyle çalışan yedinci oyuncu Joshua King oldu.

ARTILAR
Joshua King teknik ve zihinsel özelliklerinden ziyade fiziksel özellikleriyle ön planda olan bir hücumcu. Fiziksel niteliklerinin başında ise yüksek hızı ve çabuk hızlanabilmesi geliyor.
SkillCorner'in 2019/20 sezonunda yaptığı bir araştırmada Avrupa'nın beş büyük liginde en yüksek hıza ulaşan sekizinci oyuncu olmuştu. Manchester United'a katıldığında o dönem takım menajeri Sir Alex Ferguson, Norveçli forvet için "Harika bir fiziğe sahip, çok hızlı ve iyi bir kariyeri olacak." sözlerini kullanmıştı. Hızını kullanarak zaman zaman dribbling ile hücuma çıktığını söylemek mümkün. Manchester United sonrası hep düşük profilli takımlarda oynadığı için daha fazla boş alan bulabiliyordu. Fenerbahçe'yi rakipler genellikle daha geride karşılayacağı için bu özelliğini kullanması zorlaşabilir.
Kariyerinde 6 aylık Almanya istisnası dışında İngiltere dışına çıkmayan tecrübeli forvet, İngiltere Premier Lig'de toplam 204 maçta 53 gol ve 18 asist katkısı yaptı. Gol katkısı az gibi gelebilir ancak futbolcunun kariyerinin büyük bölümünde Avrupa'nın en iyi liginde ve fazla pozisyon üretemeyen düşük seviye takımlarda oynadığı düşünüldüğünde gayet makul rakamlar. Norveçli futbolcu kariyerindeki en golcü dönemini 16/17 sezonunda Eddie Howe yönetimindeki Bournemouth formasıyla 36 lig maçında 16 gol ile yaşadı. Kanatlarda da oynayabilen King, en çok gol sevinci yaşadığı 16/17 sezonunda 4-4-1-1 dizilişinde santrafor arkası veya 4-4-2 dizilişinde santrafor olarak oynadığında kaydetti. O sezon çektiği 64 şutun 16'sında gol bulması, %25'lik gole çevirme oranıyla Norveçli oyuncunun mükemmel bir performans sergilediğini kanıtlıyor. Sol ayak, sağ ayak ve kafayla attığı goller bulunan King'in temiz ayak içi vuruşlarının olduğunu söylemek mümkün. 
Yakın geçmişte Alexander Sörloth'un Trabzonspor'a gelmeden önce Premier Lig'de 16 maçta hiç gol sevinci yaşamadığını, Andreas Cornelius'un İtalya Serie A'da 78 maçta 16 golü olduğunu ve Trabzonspor'da 37 maçta 15 gole ulaştığını hatırlayalım. Gole yakın bir pozisyonda şans bulduğunda King, Fenerbahçe formasıyla golcülüğünü tekrar konuşturabilir.
Topsuz alan becerileri oyuncunun öne çıkan özelliklerinden. Saha içerisinde sürekli hareket halinde olan Joshua King, tehlike yaratacak paslar alabilmek için sık sık boş alanlara koşular atıyor. Savunma arkasına atacağı koşularla rakip savunmanın dengesini bozarak takımdaki diğer hücumculara boş alanlar yaratacaktır.
Joshua King zinde bir oyuncu. Avrupa'nın en prestijli liginde geçtiğimiz sezonda 32 maçta oynayarak geliyor. 15/16 sezonundan beri Premier Lig ve Championship'te çok fazla maça çıkan oyuncunun, sakatlıkları sebebiyle sahalardan uzun süreli uzak kaldığı olmadı.

EKSİLER
Joshua King, pas oyununa uygun bir profil değil. İkinci santrafor veya forvet arkası oynadığı maçlarda orta saha ile hücum hattı arasında köprü olması beklenirken, orta sahadan pas istemek yerine savunma arkasına koşular atıyor. Bu durum yarışmacı profilde bir takımda hücum setinde sorunlar yaratabilir.
Çok süratli bir oyuncu olmasına rağmen topla hızlı çıkışlarda ve hava topu mücadelelerinde dengeyi sağlayamadığından düşebiliyor.
Kanatlarda oynadığında performansının düşme sebeplerinden biri de orta yapmaması olabilir. Orta yapmayı denemek yerine topla birlikte içe kat etmeyi tercih ediyor.
Savunma yardımı neredeyse hiç olmayan bir oyuncu. Eski menajeri Eddie Howe, 4-4-2 gibi merkezde 2 orta sahanın bulunduğu bir denklemde onun kanat oyuncusu olarak oynamasının defansif anlamda büyük zafiyet yaratacağına değinmişti. Şimdiye kadar rakip savunmalara pres yapan veya pas açılarını kapatan bir rolde izlemedik Norveçli forveti. Bu durum belki oynadığı düşük profilli takımların rakibi geride karşılamak istemesiyle ilgili de olabilir. Ancak Jorge Jesus'un sürekli önde basan ve rakip savunmayı hataya zorlamak isteyen bir hoca olduğunu düşündüğümüzde King kafalarda soru işareti oluşturuyor.
Oyuncu kariyerinin başından bu yana fiziksel meziyetleriyle ön plana çıktı. Yaşının 30 olmasıyla birlikte fiziksel özelliklerinde gerilemelerin başlaması olası gözüküyor. Ancak yine de Premier Ligi gibi temponun üst düzey olduğu ligde son 6-7 yıldır istikrarlı şekilde oynayarak geliyor olması ve oyuncuyla 2 yıllık anlaşma yapılması açısından durumun çok büyük sıkıntı yaratmayacağı düşünülebilir.

Joshua King transferini yorumlamayı alacağı yıllık ücret doğrultusunda yapmak daha gerçekçi olur. Oyuncuya ödenecek yıllık ücret ve imza parası henüz açıklanmadı. Oyuncu geçtiğimiz sezon Watford'dan yaklaşık yıllık 2.7 milyon Euro garanti ücret alıyordu. Fenerbahçe'den de benzer şekilde yıllık ücret alacaksa maliyetinin vereceği faydayı aşacağını düşünüyorum. Norveçli oyuncu ligimizde her takımda oynayabilecek kalitede. Ancak net bir santrafor daha alacağı konuşulan sarı-lacivertli takım için ne kadar gerekli bir oyuncu, orası muamma. Futbolcunun takımdaki Rogon ile çalışan yedinci oyuncu olması da transferle ilgili "Acaba gerçekten Jesus'un isteği doğrultusunda yapılan bir transfer miydi?" sorusunu akıllara getiriyor. Joshua King yarışmacı bir takımda neler yapabilecek, Jorge Jesus'un sistemine adapte olabilecek mi, izleyip göreceğiz.     

Oyuncu İncelemesi: Sergio Oliveira

 

Galatasaray, senelerdir en çok sıkıntı yaşadığı bölge olan orta sahasına Porto'dan Sergio Oliveira'yı transfer etti. Bu transfer için Galatasaray'ın kasasından 3 milyon Euro çıkacak. Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısını kiralık olarak Roma'da geçiren oyuncu, UEFA Avrupa Konferans Ligi şampiyonluğu yaşamıştı.  Önümüzdeki sezon sarı-kırmızılıların başarısı için ter dökecek oyuncunun artı ve eksi yönlerini inceleyelim:

ARTILAR
Oliveira'yı öne çıkaran özelliklerin başında pas kalitesi geliyor. Oynadığı takımlardaki isabetli pas yüzdeleri, lig ortalamasının oldukça üzerindeydi. İlk dokunuş ve çevre kontrolü de Galatasaray orta sahasına seviye atlatacak düzeyde. Geçtiğimiz sezon bu özellikleri istenilen seviyede olmadığı için Berkan Kutlu ve Taylan Antalyalı başta olmak üzere bireysel hatalar ve top kayıplarından çok gol yenmişti.
Yüksek vizyonu pas kalitesiyle birleşince üçüncü bölgeye isabetli uzun paslar atarak hücum oyuncularını savunma arkasına kaçırıyor. Kanatlarda Kerem Aktürkoğlu ve Yunus Akgün gibi hızlı isimlerin olması, Oliveira adına da avantaj.
Oliveira, Galatasaray'ın geçtiğimiz sezonlardan bu yana süregelen duran toplardan gol bulma sıkıntısını da çözebilir. Duran topları farklı şekillerde kullanıyor. Köşe vuruşlarında bazen arka direğe, bazen kale sahasına, bazense ön direğe düzgün ortalar kesiyor. Mostafa Mohamed veya onun gibi iyi kafa vuruşu yapan bir forvetle oynadığında sarı-kırmızılılarda duran top organizasyonlarından gelen gol sayısı da artacaktır.
Frikikten golleri bulunan Oliveira, akan oyunda da kaleye uzak mesafeden sert ve düzgün şutlar çıkartabiliyor. 
Galatasaray ligdeki son şampiyonluğunu elde ettiğinde orta sahasında Fernando Reges gibi lider oyuncusu vardı. Fernando'nun ardından orta sahadaki tecrübe ve liderlik eksikliği fazlasıyla hissediliyordu. Bireysel hatalar ve yenilen gollerin ardından sıkça oyundan düşen Galatasaray orta sahasında gereken lider karakterli oyuncu eksikliğini Oliveira çözecektir.
Liderlik, duran toplar, pas kalitesi ve uzaktan şutlar gibi artıları sayesinde, Oliveira'yı Selçuk İnan'a benzeten çok sayıda yorum mevcut. Bu yorumlara katılsam da yüzde yüz aynı oyuncu tipi diyemem. Selçuk ve Oliveira'yı ayıran bazı özellikler de var. Oliveira topla birlikte zaman zaman dikine gitmeyi ve çalım denemeyi seviyor. Selçuk'un Oliveira'ya göre daha risksiz ve garantici oyun tarzı vardı. Oliveira'yı savunma yardımı ile de Selçuk'tan ayırabiliriz.

EKSİLER
Oyuncunun artı yönlerinden bahsettiğimiz gibi eksik ya da yetersiz yönlerine de değinelim. Oliveira'nın kariyerine baktığımızda çok kez kiralık transfer yaptığını görüyoruz. Takım istikrarı olmayışı, sıkça farklı ülkelere ve çeşitli takımlara kiralanması oyuncuyla ilgili kafalarda soru işareti oluşturuyor. Hatta Porto, altyapısından çıkan Oliveira'yı sözleşmesi bitince serbest bırakıp bir sezon sonra 1 milyon Euro bonservis bedeli ödeyerek tekrar kadrosuna katmış. Kariyerindeki yükselişi 25 yaşından sonra başlayan Portekizli orta saha, kariyerinin zirve performansını ise 28 yaşındayken 2020-2021 sezonunda yaşıyor. Portekiz basınında Sergio Oliveira'nın Porto'da yıllık kazancı en yüksek oyuncuların başında gelmesi sebebiyle yolların ayrıldığı şeklinde haberler mevcut.
Galatasaray Oliveira ile yıllık 2,75 milyon Euro'dan 4 yıllık sözleşme imzalandığını açıkladı. Oyuncunun yaşının 30 olduğu göz önünde bulundurulduğunda kariyerinin üst seviyelerdeki son kontratını aldığını söylemek mümkün. İlerleyen yaşı, alacağı yıllık ücret ve 2026'ya kadar yapılan sözleşme sebebiyle kağıt üzerinde Galatasaray'ın ileride satıp bonservis geliri elde edeceği bir hamle gibi durmuyor. Tıpkı yakın geçmişte Sofiane Feghouli ve Younes Belhanda örneklerinde olduğu gibi. Bu sebeplerden dolayı oyuncuyla yapılan 4 yıllık mukavele, gelecek sezonlar adına soru işaretleri barındırıyor.
Saha içine dönecek olursak, futbolcunun dayanıklılık seviyesinin düşük olduğundan bahsedebiliriz. Geçtiğimiz sezonda Porto ve Roma formalarıyla 45 resmi maçta forma giyerken 90 dakika boyunca sahada kaldığı maç sayısı yalnızca 6'ydı. İlk on birde başladığı maçlarda da ikinci yarılarda oyundan düştüğünü gözlemlemek mümkün.
Oliveira Selçuk İnan'a göre daha çok topla dikine gitmeyi seven bir oyuncu olsa da Portekizli futbolcunun fazla hızlı olduğunu da söylemek zor.
Zaten çok iyi seviyelerde olmayan dayanıklılık ve hız gibi fiziksel özellikleri, oyuncunun yaşının da ilerlemesi sebebiyle daha da gerileyecektir.

Özetle, hiçbir özelliği mükemmel olmayan, ancak her özelliği standartların üzerinde olan iyi bir takım oyuncusu. Oyunun iki yönünü de oynayabilmesi sarı-kırmızılı takımın elini güçlendirecektir. Ancak aynı anda oyunun iki yönünü de oynamasını beklemek hayalperestlik olacaktır. Zaten senkron biçimde oyunun iki yönünü oynayabiliyor olsa, oyuncunun yolu buralara biraz zor düşerdi. Oliveira geçtiğimiz sezonda Porto orta sahasında ofansif özellikleriyle ön plana çıkarken, Roma'da ise partneri Cristante'nin mezzala rolünde olduğu denklemde savunmacı profil çizdi. İki rolde de elinden geleni fazlasıyla yapmaya çalışan Oliveira'nın Porto'daki rolü Galatasaray için daha gerçekçi bir referans olacaktır. 


Futbolcuların Fazla Bilinmeyen Takımları

 

Bazı futbolcular kariyerlerini tek bir takımda tamamlarken bazılarıysa sayısız transfer yaparlar. Bir çok futbol efsanesini kafamızda bazı takımlarla özdeşleştiririz. Ancak hızlı geçen zaman ve geçmişte oynadıkları takımlarda fazla ön planda olmayışları sebebiyle oyuncuların kariyerlerine baktığımız zaman şaşırtıcı kulüpler görebiliyoruz. Lafı fazla uzatmadan gelin Avrupa'da ve Türkiye'de forma giyen futbolcuların az bildiğimiz ya da unuttuğumuz kulüplerine göz atalım:

1. Jens Lehmann - Milan

Jens Lehmann'ı daha çok Borussia Dortmund ve Arsenal forması ile hatırlarız. Ancak Alman file bekçisinin kısa süreli İtalya serüveni pek fazla bilinmez. 1998 yazında Schalke 04'ten Milan'a büyük umutlarla transfer olmuştur. Ancak Milan'da işler yolunda gitmez. Milan formasıyla yalnızca beş maça çıkan Lehmann özellikle bir maçta Gabriel Batistuta'dan üç gol yiyince ipler kopma noktasına gelir. Devre arası transfer dönemi geldiğinde Lehmann Milan'dan ayrılarak Borussia Dortmund'a transfer olur. 

2. Cafu - Zaragoza


Cafu 1994 Dünya Kupası'nı kazanan Brezilya Milli Takımı'nın bir parçasıydı. Böylelikle Avrupa takımlarının radarına girdi. İlk Avrupa macerası 1995 yılının bir kış günü ara transfer döneminde İspanya La Liga ekiplerinden Real Zaragoza'ya transfer olmasıyla başladı. Ancak o dönem takımın birinci sağ bekinin İspanya Milli Takımı'nın da o dönem sağ beki olan Alberto Belsué olması ve üç yabancı sınırlaması nedeniyle yalnızca sekiz maçta forma giyebildi. Daha fazla forma şansı bulmak için sezon sonunda takımdan ayrılan Cafu, ülkesi Brezilya'ya dönerek Palmeiras'ın yolunu tuttu. Adını Avrupa'ya esas duyurması, iki yıl sonra İtalya'nın Roma kulübüne transferiyle gerçekleşecekti.

3. Leonardo Bonucci - İnter

Leonardo Bonucci'yi Juventus ve İtalya Milli Takımı'nın efsane stoperlerinden biri olarak tanıyoruz. Hatta emektar stoper, 2017 yazında Milan'a transfer olmuş ve bir sezon boyunca kırmızı-siyah formayı terlettikten sonra Juventus'a geri dönmüştü. Ancak bilinenin aksine Bonucci'yi futbola sunan takım İnter. 2005 yazında altyapısına transfer olduğu İnter, futbolcunun bonservisini 4 yıl boyunca elinde bulundurmuş ve Bonucci farklı takımlara kiralanmıştı. 2009 yılında forma şansı bulamadığı İnter'den ayrıldı.

4. Rio Ferdinand - QPR


Rio Ferdinand, 2002 yazında Leeds United takımından 46 milyon Euro'luk bonservis bedeliyle Kırmızı Şeytanlar'ın yolunu tutmuş ve burada geçirdiği 12 sezon boyunca teknik direktör Sir Alex Ferguson'un da vazgeçilmezlerinden biri olmuştu. Ferdinand'ın Manchester United'da geçen 12 yılın ardından kısa bir QPR macerası da oldu. QPR ile bir sezon geçiren Ferdinand, burada geçirdiği bir sezonda 12 resmi maça çıkarak futbola veda etti.

5. Roberto Carlos - İnter


Real Madrid efsanesi Roberto Carlos'un Avrupa kariyeri İnter'de başladı. 1995 yazında formasını giydiği Brezilya'nın Palmeiras takımından 3.5 milyon Euro bonservis bedeliyle İnter'e transfer olan sol bek, burada geçirdiği bir sezonun ardından 11 sene boyunca formasını giyeceği Real Madrid'e transfer oldu.

6. Toni Kroos - B.Leverkusen

Biraz daha yakın geçmişe dönelim. Bayern Münih takımının genç yıldızı Toni Kroos 08/09 sezonu devre arası transfer döneminde Bayer Leverkusen'e kiralanıyor. Leverkusen oyuncunun yarım sezonluk performansından memnun kalınca 1 yıl daha kiralanıyor ve Kroos 09/10 sezonunda da Leverkusen forması giyiyor. Arturo Vidal, Eren Derdiyok ve Theofanis Gekas gibi yakından tanıdığımız isimlerle de takım arkadaşı oluyorlar. Bayer Leverkusen yönetimi başarılı geçen sezonun ardından Kroos'un tapusunu almak istese de Bayern Münih oyuncuyu satmak istemeyince Kroos o dönem kariyerine Bayern Münih'te devam ediyor.

7. Kevin De Bruyne - Werder Bremen

Kevin De Bruyne ülkesi Belçika'nın Genk takımıyla geçirdiği harika sezonların ardından İngiliz devi Chelsea'ye transfer oluyor. Chelsea'de yeteri kadar forma şansı bulamayınca 12/13 sezonunda Werder Bremen'e kiralanıyor. Bremen ekibiyle çıktığı 34 resmi maçta 10 gol 10 asistlik katkı sağlayan De Bruyne bir sezon sonra başka bir Alman takımı Wolfsburg'a transfer oluyor. Sonrasında ise harika bir kariyer... Chelsea'de kaçan balık büyük oluyor.

8. Edgar Davids - Barcelona

Hollandalı yıldız Edgar Davids Ajax'ta parlayan kariyerinde önce Milan'a transfer olmuş, ardından Juventus ve İnter formaları giyerek kariyerinin büyük bir bölümünü İtalya'da geçirmişti. 03/04 sezonu ara transfer döneminde sürpriz şekilde vatandaşı Frank Rijkaard'ın teknik direktörlüğünü yaptığı Barcelona'ya kiralandı. Burada geçen yarım sezonun ardından tekrar İtalya'ya döndü.

9. Thierry Henry - Juventus

İsmini ilk kez Monaco forması altında duyuran Fransız yıldız Thierry Henry, gösterdiği performansla milli takıma kadar yükselmiş ve 1998 yılında Dünya Kupası'nı kazanan Fransa Milli Takımı'nın bir parçası olmuştu. Avrupa devlerinin transfer listesine giren Henry, 1999 Ocak ayında Marcelo Lippi yönetimindeki Juventus'a transfer oldu. Sağ kanatta oynatılan ve savunmaya yardım etmesi istenen Henry taktiğe uyum sağlayamadı ve istenen performansı sergileyemedi. Juventus kariyeri yalnızca 8 ay süren Henry, Anelka'yı Real Madrid'e satan ve golcü arayışında olan Wenger'in Arsenal'ine transfer oldu. Sonrası herkesin malumu...

10. Pierre-Emerick Aubameyang - Milan

Pierre-Emerick Aubameyang Milan altyapısında gösterdiği performans ile A takıma yükseldi. Ancak A takımda resmi maçlarda süre alamayıp dört sezon boyunca Fransa'nın farklı takımlarına kiralandı. 1 milyon Euro gibi düşük bir bedelle Saint-Etienne'e transfer olan Aubameyang'ın kariyerinin yükselişi Dortmund çatısı altında Jürgen Klopp ile buluşmasının ardından olacaktı.

11. Frank Lampard - M.City

Chelsea'de geçirdiği 13 sezonun ardından kulübün efsaneleri arasına giren Frank Lampard, 2014 yazında Chelsea'ye veda ederek MLS takımlarından New York City'e imza attı. Amerika'da ligler başlayana kadar aynı grubun bünyesinde bulunan İngiltere Premier Lig ekiplerinden Manchester City'e kiralandı. Bir sezon boyunca Manchester City forması giyen İngiliz yıldız, eski takımı Chelsea'ye karşı 1 gol kaydetti.

12. Heung-min Son - Hamburg

Heung-min Son kendisini Premier Lig'e taşıyan performansı Bayer Leverkusen forması altında göstermişti. Ancak Son'un Avrupa'ya adım atmasını sağlayan kulüp Hamburg oldu. Henüz 16 yaşındayken Hamburg altyapısına transfer edilen Güney Koreli oyuncu, beş yıl boyunca Hamburg forması giydi.

13. Mohamed Salah - Fiorentina

Mısırlı futbolcu Mohamed Salah İsviçre ekibi Basel formasıyla 13/14 sezonunda Şampiyonlar Ligi gruplarındaki rakipleri Chelsea'ye iki maçta da birer gol atarak dikkatleri üzerine çekmiş ve ara transfer döneminde Chelsea oyuncuyu renklerine bağlamıştı. Ancak yeni sezonda Chelsea takımında yeteri kadar süre alamayan Salah, 14/15 sezonu ara transfer döneminde Serie A ekiplerinden Fiorentina'ya yarım sezonluğuna kiralandı. Fiorentina'da geçen yarım sezonun ardından bir başka Serie A takımı Roma'ya transfer oldu. Oyuncunun Roma ile başlayan yükselişi Liverpool'da zirve yaparken, Chelsea takımında tıpkı Kevin De Bruyne gibi Mohamed Salah'tan yararlanamamanın hayal kırıklığı yaşandı.    

14. Samuel Eto'o - R.Madrid

Kamerunlu golcü Samuel Eto'o, birçok dev takımın formasını başarıyla giydi. Onu en çok Barcelona ve İnter kariyerleriyle hatırlıyoruz. Ancak onu ilk keşfeden ve Avrupa futboluna kazandıran takım Real Madrid oldu. Real Madrid'de fazla forma şansı bulamadığı için Madrid kariyeri fazla bilinmiyor.

15. Cesar Azpilicueta - Marsilya

Altyapısından yetiştiği Osasuna'da A takıma kadar yükselen İspanyol sağ bek, 2010 yazında Ligue 1 ekiplerinden Marsilya'ya transfer oldu. Marsilya'da geçen iki sezonun ardından Chelsea'ye transfer olan Azpilicueta, Chelsea'de geçen on sezonda kaptanlığa kadar yükselirken kulüp tarihine adını altın harflerle yazdırdı.

16. Ricardo Quaresma - Barcelona

Ricardo Quaresma, Cristiano Ronaldo ile Sporting Lizbon'da birlikte yetişti ve Portekiz futbolu adına gelecek vadeden iki büyük potansiyelden biriydi. En az Ronaldo kadar yetenekli olan Quaresma, kariyerinde Ronaldo gibi istikrar gösteremedi ve gittiği takımlarda fazla tutunamadı. Tutunamadığı takımlardan biri de şüphesiz Barcelona'ydı. Quaresma, Portekiz'den sonraki ilk durağı Barcelona'da yalnızca bir sezon geçirdi ve ardından ülkesine dönerek Porto'ya transfer oldu.

17. Jerome Boateng - M.City

City Football Group bünyesinde yeni yapılanmaya giden ve başarılı bir takım kurmak için kesenin ağzını açan Manchester City takımında savunmaya Hamburg formasıyla gösterdiği performansla Almanya Milli Takımı'na kadar yükselen Jerome Boateng transfer edildi. City'de geçirdiği bir sezonda yalnızca 16 lig maçında görev alan Boateng, sezon sonunda yeniden ülkesi Almanya'nın yolunu tutarak Bayern Münih'e transfer oldu.

18. Darko Kovacevic - Lazio

Darko Kovacevic denince aklımıza Nihat'lı efsane Real Sociedad kadrosu gelir. Orada attığı gollerle son ana kadar Sociedad'ı La Liga şampiyonluğu için yarışta tutmuştur. Golcü oyuncunun çok iyi geçmese de İtalya Serie A geçmişi de var. 1999 yazında Sociedad'dan Juventus'a 17 milyon Euro bedelle transfer oluyor. Juventus'ta geçen iki sezonda kendisinden beklenen performansı veremeyince bir başka İtalyan takımı Lazio onu 15 milyon Euro'ya transfer ediyor. Lazio'da 6 ay gibi kısa bir süre oynayıp 11 resmi maçta forma giyiyor ve hiç gol sevinci yaşamadan ara transfer döneminde yuvası Sociedad'a geri dönüyor.

19. Gökhan Töre - Chelsea

Ocak 2009'da Chelsea Bayer Leverkusen altyapısından Gökhan Töre'yi transfer etti. Chelsea U18 takımı ile başlayan İngiltere kariyerinde daha sonra Chelsea'nin rezerv takımında forma giydi. A takımla antrenmanlara çıksa da yalnızca hazırlık maçlarında süre alabildi ve sonrasında Hamburg'a transfer oldu.

20. Ciro Immobile - Juventus

İtalyan golcü Ciro Immobile kariyerinde Sevilla ve Borussia Dortmund gibi önemli kulüplerde oynamasına rağmen, ismi Lazio ile özdeşleşti. Dördü İtalya Serie A'da olmak üzere tam yedi kez gol kralı oldu. Immobile 2009 yılında altyapısından A takıma yükseldiği Juventus'ta forma şansı bulamadı. Üç sezon boyunca farklı takımlara kiralanarak sonrasında bonservisiyle elden çıkarıldı. Juventus böylelikle belki yeni Del Piero'sunu elinden kaçırmış oldu.

21. Fabinho - Real Madrid
Günümüzde Liverpool forması giyen başarılı ön libero Fabinho, ismini ilk kez 2017'de harika işlere imza atan Monaco takımı ile duyurmuştu. Sağ bek olarak başlayan kariyeri ön liberoya evrilmesiyle çıkışa geçti. 2012/13 sezonunda Portekiz'in Rio Ave takımından 1 yıllığına Real Madrid'e kiralanmış ve yalnızca bir maçta sonradan oyuna girerek Real Madrid formasını ilk ve son kez giymişti.

22. Ronaldo - PSV

Fenomen Ronaldo da 1994 Dünya Kupası'nı kazanan Brezilya Milli Takımı'nın futbolcusuydu. Brezilya'da Cruzeiro kulübü için oynamaktaydı. Onu Avrupa futboluna takdim eden takım ise Hollanda ekibi PSV Eindhoven oldu. Dünya Kupası'nın ardından PSV'ye transfer olan Ronaldo, kırmızı-beyaz formayı iki sezon giydi ve ikinci sezonunda birçok maçı sakatlığı yüzünden kaçırsa da toplamda 57 maçta 54 gol kaydetti. Eindhoven'da güzel anılar bırakarak Barcelona'ya transfer oldu.

23. Lucio - Juventus

Brezilyalı stoper Lucio'nun 2000 yılında Bayer Leverkusen'de başlayan Avrupa kariyeri Bayern Münih'te devam etmiş ve 9 sezon boyunca Almanya'da futbol oynamıştı. Bayern'den ayrıldıktan sonra ise Çizme'nin yolunu tutmuş ve 3 sezon İnter için mücadele etmişti. 2012 yazında İnter'den ayrılan tecrübeli stoper bir başka İtalyan devi Juventus'a imza attı. Ancak ilerleyen yaşı ve yaşadığı sakatlıklar sebebiyle istediği süreleri alamayan futbolcu, yalnızca 4 kez resmi maçta formasını giydiği Juventus'tan Ocak ayında ayrıldı.

24. Alexis Sanchez - Udinese

Udinese'nin Şili takımlarından Colo Colo'dan 2007'de transfer ettiği Alexis Sanchez, o dönem dünyadaki en iyi 50 genç futbolcu arasında gösterilmişti. Şili formasıyla 2010 Dünya Kupası'nda mücadele eden Sanchez, ilk kez dünyada tanınan bir oyuncu olmaya başladı. Udinese'de gösterdiği harika performans ve Antonio Di Natale ile müthiş uyumu sayesinde Avrupa'nın devlerini peşine taktı. 2011 yazında futbol kamuoyunca tarihin en iyi kadrolarından biri olarak kabul gören Barcelona'ya transfer oldu. 

25. Walter Samuel - Real Madrid

Arjantinli savunmacıyı İtalya'dan iki takımla hatırlıyoruz: Roma ve İnter. Hatta daha yakın zamanda oynaması ve üç kupa ile taçlandırılan 09/10 sezonundan dolayı daha çok İnter'den hatırlıyoruz. Özellikle o sezonki Şampiyonlar Ligi performansıyla. Ancak Samuel'in Roma sonrasında bir yıllık Real Madrid deneyimi de var. Roma'daki oyunu onu 2004 yazında savunmasındaki sorunu çözmek isteyen Real Madrid'e taşıyor. Ancak Madrid temsilcisinin bonservisine 25 milyon Euro ödediği Samuel, kendisinden istenilen performansın çok uzağında kalıyor. Madrid'de geçen tek sezonun ardından tekrar Çizme'nin yolunu tutarak İnter'e transfer oluyor.

26. Ruud van Nistelrooy - Malaga

Hollanda'nın PSV takımında oynarken 2001 yazında büyük beklentilerle Ferguson'un Manchester United'ına katılan Ruud van Nistelrooy, İngiltere'de geçen beş sezonda beklentileri karşılasa da olaylı bir şekilde takımdan ayrılarak Real Madrid'e transfer olur. Madrid'de 3.5 sezon boyunca top koşturur. van Nistelrooy denildiğinde akla en çok Manchester United ve Real Madrid gelir. Ancak futbolculuk kariyerindeki son imzayı 11/12 sezonu için Malaga'ya atar. Malaga forması ile döndüğü La Liga'da 28 maçta 4 gol kaydederek sezon sonunda kramponlarını asar.

27. Dani Carvajal - B.Leverkusen

Dani Carvajal Real Madrid altyapısından çıkmış bir isim. Real Madrid'in rezerv takımı Real Madrid Castilla için mücadele ederken, yani henüz A takıma yükselmemişken 2012 yazında Alman temsilcisi Bayer Leverkusen'e 5 milyon Euro karşılığında transfer oldu. Madrid kulübü genç oyuncularını başka takımlara satarken kullandığı oyuncuyu geri alma opsiyonunu onun satışında da kullandı. Böylelikle bir sezon boyunca Leverkusen forması giyen Carvajal 2013 yazında 6.5 milyon Euro bonservis bedeliyle yuvasına döndü. Real Madrid'in sağ tarafı yıllardır ona emanet. Madrid formasıyla sayısız kupa kazandı.

28. Ivan Rakitic - Schalke 04

Rakitic kariyerinin büyük bölümünde İspanya La Liga'da oynadı. İspanya'da Sevilla ve Barcelona formaları giyen Hırvat orta saha, altyapısından A takıma yükseldiği Basel'den 2007 yılında Schalke 04'e transfer olmuştu. Schalke'de geçen 3.5 sezonun ardından Sevilla'ya katıldı.

29. Emre Belözoğlu - Atletico Madrid

Türk futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük yeteneklerinden biri olarak kabul edilen Emre Belözoğlu, İtalya ve İngiltere'de geçen 7 sezonun ardından Fenerbahçe'ye transfer olmuştu. 2012 yazında Fenerbahçe ile olan sözleşmesi sona eren Emre 32 yaşındayken Atletico Madrid'e transfer oldu. Yarım sezon süren Atletico Madrid kariyerinde Arda ile birlikte 1 UEFA Süper Kupa zaferi yaşadı.  

30. Necati Ateş - Real Sociedad

Necati Ateş 08/09 sezonunda Galatasaray'dan o dönem İspanya 2. Ligi'nde mücadele eden Real Sociedad'a kiralandı. İspanyol ekibi Necati'den Nihat Kahveci etkisi bekliyordu ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Necati, Sociedad formasıyla La Liga 2'de bir sezonda 35 maça çıkarken yalnızca 1 kez gol sevinci yaşayabildi. San Sebastian ekibi sezonu 6. sırada tamamlayıp La Liga'ya yükselemezken Necati ise Türkiye'ye geri döndü. O dönemki Real Sociedad sportif direktörü, Necati için şu sözleri kullandı: "Futbolcu diye aldık, güreşçi çıktı."

31. Edgar Ie - Barcelona

Trabzonspor forması giyen ve yaşadığı ağır sakatlık sebebiyle sezonu kapatan Portekizli savunmacı Edgar Ie, 2012 yazında Sporting Lizbon'dan Barcelona'ya transfer olmuştu. Ancak Barcelona kariyerindeki tek resmi maçı Kral Kupası'nda Huesca'ya karşı oynanan maçta sakatlanan Jeremy Mathieu'nun yerine oyuna girdiği maç oldu. 

32. Alexandre Pato - Chelsea

Pato henüz 18 yaşında Milan'a imza atmış ve yıldızlar topluluğu Milan'ın gelecekteki yeni starı olması bekleniyordu. Ancak yaşadığı sakatlıklar nedeniyle Milan sonrasında yeniden Brezilya'ya döndü. Ülkesinde Corinthians forması giyerken 15/16 ara transfer döneminde sürpriz şekilde yarım sezonluğuna Chelsea'ye kiralandı. Yarım sezonda yalnızca 2 kez Maviler'in formasını giyerken 1 kez gol sevinci yaşadı. Sezon sonunda yine sürpriz bir transfer yaparak İspanya'nın Villarreal takımına imza attı.

33. Vincent Kompany - Hamburg

Belçikalı stoperi Daniel Van Buyten'i Bayern Münih'e satan Hamburg, yerini bir başka Belçikalı Anderlecht'in genç savunmacısı Vincent Kompany ile doldurdu. Hamburg'da geçirdiği iki sezonun ardından Premier Lig ekiplerinden Manchester City'e transfer olan Kompany, City'nin efsanelerinden biri oldu. 

34. Mauro Icardi - Barcelona

Icardi altyapısında yetiştiği Barcelona'da A takım seviyesinde hiç forma giymedi. 2011 yılında Sampdoria'ya transfer oldu. Barcelona'da süre alamasa da kariyerindeki yükselişle La Masia'dan çıktığını hatırlattı.

35. Marquinhos - Roma

12/13 sezonu öncesinde Roma'nın Corinthians'tan satın alma opsiyonuyla kiraladığı Brezilyalı Marquinhos'un performansından memnun kalınmış ve devleri peşine takan oyuncunun Ocak ayında  bonservisi alınmıştı. Sezon sonunda ise Roma'dan Paris Saint-Germain'e transfer olan futbolcu, 13/14 sezonundan bu yana PSG forması giyiyor.

36. Philippe Coutinho - Inter

Coutinho'nun Avrupa'ya ilk adımı İnter transferiyle oldu. 2008 yazında Vasco da Gama altyapısından transfer edilen Sambacı, İnter formasını giydiği 3.5 sezon boyunca çok fazla süre alamadığı için adını bir sonraki durağı olan Liverpool'da duyurmaya başladı.   

37. Marcos Alonso - Real Madrid

Günümüzde Chelsea forması giyen İspanyol sol bek, Real Madrid altyapısından çıktı. Real Madrid formasını resmi maçlarda yalnızca bir kez giyebilen Alonso'nun kendisi gibi futbolcu dedesi Real Madrid, babası ise Barcelona'da forma giymiş. Barcelona'nın transfer gündeminde olduğu şeklinde haberler çıkan Alonso, Barcelona'ya transfer olması halinde hem babasının hem de dedesinin kulüplerinde forma giyerek tarihe geçebilir.

38. Gonzalo Higuain - Milan

Kariyerinde Real Madrid, Juventus gibi önemli kulüpler bulunan Arjantinli golcü Gonzalo Higuain 18/19 sezonu öncesi Juventus futbolcusuyken Milan'a kiralandı. Milan'da yarım sezonda 22 maça çıkıp 8 kez rakip fileleri havalandıran Higuain, ara transfer döneminde Milan ile olan kiralık sözleşmesini feshederek sezonun ikinci yarısında Napoli'den eski menajeri Sarri'nin çalıştırdığı Chelsea'ye kiralanmıştı.


Bulaşıkçılıktan Anfield'a Uzanan Yol: Virgil van Dijk

 

Hollanda'nın Breda şehrindeki Oncle Jean ismindeki lüks restoran, şehrin en pahalı bölgesinde yer almaktadır. Ancak restoranı ünlü yapan esas detay pahalı olması değil, bugünlerde Liverpool forması giyen dünyaca ünlü futbolcu Virgil van Dijk'ın bir zamanlar restoranda bulaşıkçı olarak çalışmasıydı.
Hollandalı bir baba ile Surinamlı bir annenin çocuğu olarak 1991 yılında dünyaya gelen van Dijk, küçük yaşlardan itibaren Breda sokaklarında futbol oynamaya başladı. Sokaklarda top oynayan birçok çocuk gibi onun da idolü Ronaldinho'ydu. Tıpkı idolü gibi futbolcu olmak istiyordu. On beş yaşına gelinceye kadar sokaklarda top oynamaya devam etti. 
Willem II eski kalecisi Frank Brugel, oğlunun oynadığı amatör maçı izlerken gözüne bir oyuncu çarptı. Bu oyuncu van Dijk'tan başkası değildi. Brugel'in tavsiyesi ile Willem II takımının futbol akademisine katılan van Dijk, profesyonel kariyeri için ilk adımı böylelikle atmış oldu. 
"O zaman profesyonel sözleşmem yoktu. Sözleşmeniz yoksa para kazanmaya ve çalışmaya çalışmalısınız." -Virgil van Dijk
Haftanın üç günü Willem II ile antrenmanlara çıkıyor, çarşamba ve pazar akşamlarıysa on beş dakikalık bisiklet yolculuğunun ardından Oncle Jean isimli restoranda gece yarılarına kadar bulaşık yıkıyordu. Ayda kazandığı 350 euro ile mutluluktan havalara uçan van Dijk, cumartesi günleri şehre gelerek arkadaşlarıyla buluşuyor ve onları McDonald's'a götürüyordu. İki yıl boyunca restoranda bulaşıkçılık yaptı.  
Willem II U-19 takımında oynarken yavaş bir sağ bekti. Ergenlik çağında yaşadığı hızlı fiziksel gelişim, onun diz ve kasıklarından sorunlar yaşamasına sebep oldu. O dönem küme düşme tehlikesiyle karşı karşıya gelen Willem II takımında genç oyuncular geri planda kalmıştı ve van Dijk takım için yeterli görülmeyerek FC Groningen'e satıldı. Seneler sonra takımın o dönemki teknik direktörü Fons Groenendijk'e van Dijk sorulduğunda şu cevabı verecekti: 
"Görevi yeni devralmıştım. U-19 takımımızda birkaç yetenekli çocuğun olduğunu duydum, ancak çocukları küme düşme savaşına sokmak mantıklı olmazdı. Van Dijk'ı hiç kadroma almadım. Dürüst olmak gerekirse, onu tanımıyordum. Virgil'in herkesi hayrete düşürdüğünü itiraf etmeliyim. Hollanda'daki hiçbir büyük kulüp ondaki potansiyelin farkına varamadı. Bence Virgil tüm övgüyü hak ediyor."
Van Dijk ise verdiği bir röportajda, 18 yaşındayken kulübü Willem II tarafından FC Groningen'e satılmasında ihanete uğramış gibi hissettiğini açıkladı.
FC Groningen'e transferinden sonra aldığı ilk maaşı direksiyon derslerine harcadı. Artık antrenmanlara bisikletle gitmek zorunda kalmayacaktı. Yaşıtlarına göre daha hızlı büyüyen van Dijk'ın esas yükselişi ise mevkisinin sağ bekten stopere çekilmesiyle başladı. O dönem onu FC Groningen'e kazandıran teknik direktörü Rob Maaskant, Hollanda'da van Dijk'ın potansiyelini keşfeden ender futbol adamlarından biri oldu.
"Willem II'de genç takımdaydı. Onun potansiyeline güvenmediler. Onu oynarken gördüğümde, kendisini seçeceğimden hiç şüphem yoktu. Güçlü bir karakterdi, uzun boylu ve güçlü fiziğinin yanında harika bir pasördü. Ayrıca özgüveni oldukça yüksekti. Bu durum elbette onun birkaç maçta hatalar yapmasına sebep oldu. Belki de bu yüzden, onu olabildiğince ucuza transfer ettik." -Rob Maaskant
2013 yazında İskoç ekibi Celtic'in gözlemcisi Jon Park, takıma lider ruhlu ve iletişim becerisi yüksek savunma oyuncusu ararken bu tanıma en uygun profilin Hollanda'da top koşturan Virgil van Dijk olduğuna karar verdi. Böylelikle van Dijk, Groningen'de geçen iki sezonun ardından Celtic'in yolunu tuttu. İngiliz takımları için önemli futbol pazarlarından olan İskoçya, onun daha yükseklere adım atabilmesi için iyi bir basamak olabilirdi. Öyle de oldu. Celtic'de geçen iki sezonun ardından İngiltere Premier Lig ekiplerinden Southampton'a transfer oldu. O dönem kadrosunda birkaç tane Hollandalı oyuncu bulunan Southampton takımının menajerliğini ise Hollandalı Ronald Koeman yapıyordu. Bu sebepten van Dijk İngiliz temsilcisinin teklifini hiç düşünmeden kabul etti. Artık dünyanın en iyi liginde, en iyilere karşı oynayacaktı.
Southampton'da geçirdiği başarılı iki buçuk sezonun ardından Liverpool, Chelsea, Arsenal gibi devlerin radarına girdi. O dönem savunmada sıkıntılar yaşayan ve artık hata yapmak istemeyen Liverpool yönetimi kesenin ağzını açtı ve Southampton kulübü 75 milyon sterlinlik rekor transfer bedeliyle ikna edildi. Jürgen Klopp ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından oyuncunun da tercihi Liverpool'dan yana oldu. Artık Anfield'a Liverpool formasıyla çıkacaktı. Hikayenin gerisi herkesin malumu. Şimdiden Liverpool efsaneleri arasında yerini aldı.
Virgil van Dijk, futboldaki başarısının sırrını ailesine bağladığını şu sözleriyle açıklıyor: 
"Ailem, eşim ve çocuklarım her şeyden önemli. Yıllar boyunca çok zor zamanlar geçirdim ama çocuklarım gülümsediğinde, eşim ve sevdiklerim sağlıklı olduğunda hiçbir şeyin daha fazla önemi olmadığını gördüm. Onlar benim için itici güç. Her şeyi onlar için yapıyorum."
Sessiz ve sakin ortamları seven van Dijk, her fırsat bulduğunda eşinin Hollanda'nın kırsal kesimlerinde yaşayan ailesini ziyarete gidiyor. Futbolu bıraktıktan sonra da öyle bir yerde yaşama hayali var. Çocukluğunda Disney filmlerini izlemeyi çok severmiş ancak pahalı olduğu için Disneyland'a fazla gidemezmiş. Şimdilerde ise çocuklarını sık sık Disneyland'a götürüyor ve onların gülümsemesini gördüğü zaman dünyanın en mutlu insanı oluyor.
Van Dijk, TV dizilerini de severek izliyormuş. En sevdiği dizi ise Prison Break'miş. Diziyi tam sekiz kez baştan sona izlemiş. Game of Thrones'un popüler olduğu sıralar dizinin gerçeklikten uzak olduğunu düşünerek ön yargı ile izlemeye başlamış ancak sonrasında dizinin hayranı olmuş.
İnsanları sahte hayatlar yaşamaya ittiğini düşündüğü için sosyal medyadan fazla hoşlanmıyormuş.
Van Dijk'ın seneler önce bulaşıkçılık yaptığı restoranın sahibi Jacques Lips ile bir röportaj yapılmış. Lips, van Dijk'a futbolda bir geleceği olmadığını söyleyerek daha fazla bulaşık yıkaması ve birkaç euro fazladan kazanması için onu ikna etmeye çalıştıklarından bahsediyor. Ama bizi hiç dinlemedi, iyi ki de dinlememiş diyor gülerek ve kendilerini yanılttığı için onunla gurur duyuyorlar.
Bulaşıkçılık yaptığı restoranın duvarında van Dijk'ın forması asılı

Van Dijk çocukluk arkadaşlarıyla görüşmeye devam ediyor. Hatta çocukluk arkadaşlarından biri de Galatasaraylı Ömer Bayram. Virgil, Ömer'in evine çocukken sık sık gider, Ömer'in annesinin yaptığı kuru fasulye ve patates kızartmalarını birlikte yerlermiş. Ömer Twitter'dan Galatasaray'a transferini duyurduğunda tebrik edenlerden biri de Breda sokaklarında top koşturduğu çocukluk arkadaşı Virgil olmuştu. 
"Her şeyi basit tutmayı severim. Böyle olması gerekiyordu ve böyle oldu. Neden işleri zorlaştırıyorsun? Gerekmediğinde neden zor zamanlar geçiriyorsun? Hayattan zevk alıp pozitif olmak varken neden negatif olasın? Bu, yıllar içinde öğrendiğim bir şey. Elimden geldiğince pozitif olmaya çalışıyorum. Hayat negatif olmak için çok kısa." -Virgil van Dijk
Birçokları Liverpool'un son dönemdeki başarısını Mohamed Salah'a ve onun attığı gollere bağlıyor. Ancak unutmamak gerekir ki; iyi bir golcü size maç kazandırır, iyi bir savunmacı ise sizi şampiyon yapar. On yıl önce bir restoranda bulaşık yıkayan mütevazı çocuk, şimdilerde Liverpool'da tarih yazmaya devam ediyor.  


Cimbom'da Tehlike Çanları Çalıyor!

 
Bu sezon Galatasaray UEFA Avrupa Ligi'nde mücadele ettiği zorlu gruptan namağlup lider çıkarken Süper Lig'de ise bambaşka tabloyla karşı karşıya. Hayal kırıklıkları ile devam eden Süper Lig'de 23. haftaya gelinirken Trabzonspor'a kaybedilen maç sonucu sarı-kırmızılılar son dört maçının tamamından mağlubiyetle ayrıldı ve küme düşme hattına iyice yaklaştı. Avrupa'da ve ligde bu kadar farklı görüntü çizilmesinin ana sebebi ise oyun planları. Galatasaray UEFA Avrupa Ligi'nde önceliği savunmaya vererek rakibi geride karşıladı ve geçiş oyunu tercih edildi. Kapılan toplarla hızlı çıkmak isteyen Galatasaray, Kerem'in hücum öncülüğü yaptığı bu maçlardan istediğini aldı. Cimbom lider çıktığı grupta oynadığı 6 maçın yalnızca 1'inde rakiplerinden daha fazla topa sahip oldu (Grubun ilk maçı Lazio).

Ligde ise şu ana kadar oynadığı 23 maçın 20'sinde Galatasaray topla rakiplerinden daha fazla oynarken, 3'ünde topa rakiplerinden daha az sahip oldu (Trabzonspor deplasmanı, Konyaspor iç saha, Beşiktaş deplasmanı). Ligde hücum futbolu oynayan Galatasaray savunma hattını önde kuruyor. Bekler de sık sık hücuma destek veriyorlar. Ancak bekler geriye dönüşlerde sıkıntı yaşadıklarından rakip takımlar bunu iyi analiz ediyor ve kanat oyuncularına uzun oynayarak Galatasaray savunmasına zor anlar yaşatıyorlar. 

Oyunu rakip yarı sahaya yıkıyorsanız rakibin kontratak ihtimaline karşı arkayı süpürecek 6 numaranız olması gerekir. Ayrıca bu oyuncu geriden oyun kurulumunda savunma ile orta saha arasındaki pas bağlantısını kuracak, zaman zaman stoperlerin arasına gelerek savunmayı üçleyecek ve beklerin daha fazla hücuma katılmasını sağlayacaktır. Galatasaray son şampiyon olduğu 18/19 sezonunda kadroda Fernando vardı. Ancak Fernando sonrası Fatih Terim 3 tane 8 numaradan oluşan orta saha kurgusunda ısrar etti ve 6 numara profilli oyuncu transfer edilmedi. Torrent ise yönetimden öncelikli olarak 6 numara transferi istedi.

Şu anki ideal orta saha üçlüsü Taylan-Berkan-Cicaldau. Galatasaray'ın ligde oynamak istediği oyun ile orta sahadaki oyuncu kalitesi arasında ciddi farklar var. Bu oyuncularla geriden kısa paslarla çıkmak istediğinizde sıkıntılar yaşarsınız. Özellikle Taylan ve Berkan'ın bu sezon kritik bölgelerde yaptıkları top kayıpları da takımı şu an geldiği noktaya ışık tutuyor.

Galatasaray'ın ligde şu ana kadarki kötü gidişatına bireysel hatalar silsilesi damga vurdu. Öne geçilen maçları tutmakta zorlanan Cimbom, bu maçlarda tam 21 puan kaybetti. Sezonun 23. haftasına kadar yapılan bazı hataları analiz edelim:

(3.hafta -Kasımpaşa) 66. dakikada Muslera topu eliyle Taylan'a oynuyor. Taylan pas opsiyonu Luyindama'ya oynamak yerine topla dönmeye çalışıyor ve baskı sonucu topu kaybediyor. Bu kaybın ardından yenen golde Paşa beraberliği sağlıyor ve Galatasaray 2 farkla öne geçtiği maçtan beraberlikle ayrılıyor. 

(4.hafta -Trabzonspor) 62. dakikada Galatasaray ceza sahasında topla buluşan Marek Hamsik'e Nelsson-Luyindama-Aytaç üçlüsü aynı anda baskı yapıyor. Arkada bomboş kalan Nwakaeme Hamsik'in pasında topu ağlara gönderiyor. Yine 2 farkla öne geçtiği maçtan 2-2 beraberlikle ayrılıyor Galatasaray.

(5.hafta -Alanyaspor) Alanyaspor maçında 73'te Yedlin-Ömer değişikliği sonrası Ömer sol beke geçiyor, Aanholt ise sağ beke. 87. dakikada Aanholt'un olması gereken kanattaki boşluğu gören sol bek Borja topu getiriyor. Aanholt ise rakibini kovalamak yerine pozisyonu uzaktan izlemekle yetiniyor. Nelsson ise kademeye gelerek Borja'ya baskı yapıyor. Baskısı yetersiz kalıyor ve Borja yerden düzgün bir orta kesiyor. Bu kez de sol bek Ömer içerde bekleyen Candeias'ın topla buluşmasını engellemek isterken topu ıskalıyor. Son derece rahat şekilde topla buluşan Candeias önce Muslera'ya takılıyor. Ardından dönen topu yine aynı rahatlıkta tamamlayarak takımına maçı kazandıran golü kaydediyor.

(6.hafta -Kayserispor) Kayserispor maçında Nelsson'un attığı kötü pasta Assunçao topu kontrol edemiyor ve baskı yapan Attamah topu kazanıyor. Çıkarken kaptırılan toplardan yenilen gollere bir yenisi daha ekleniyor. Aynı maçta Yedlin'in gereksiz şekilde ceza sahası içinde topa eliyle dokunmasıyla rakip penaltı kazanırken Yedlin gole sebebiyet veren hata konusunda Kayseri maçını da boş geçmiyor. Galatasaray 3-0 gibi ağır bir yenilgi ile sahadan ayrılıyor.

(7.hafta -Göztepe) Hep savunma hatalarından bahsediyoruz ancak Galatasaray bulduğu pozisyonları gole çevirme konusunda da oldukça gerilerde. Göztepe kısa paslarla çıkmak isterken kaleci İrfancan'ın hatalı pasıyla topla buluşan Halil, daha müsait pozisyondaki Feghouli'yi görmek yerine doğrudan kaleye vuruyor ve pozisyon golle sonuçlanmıyor. 

(7.hafta -Göztepe) 43. dakikada Galatasaray Luyindama ile çıkmak isterken Halil Akbunar baskıyla topu kazanıyor ve sol kanattan gelişen Göztepe atağında Cherif Ndiaye topu ağlara gönderiyor. Hoca cezayı Luyindama'ya keserek devre arasında oyundan alıyor. Ancak görüntüde Yedlin yine olması gereken yerin çok uzağında. Yedlin yerinde olmadığı için Luyindama sanki üçlü savunmanın sağ stoperi gibi konumlanmış.

(8.hafta -Rizespor) Berkan Kutlu çıkarken 2 Rizesporlu oyuncu arasına giriyor ve topu kaptırıyor. Rizespor Berkan'ın bu hatasından başlayan atakta golü buluyor. Pozisyonun faul olduğuna dair tartışmalar var. Ancak hakem kararından bağımsız olarak Berkan'ın daha risksiz ve daha garantici oynaması gerekirdi. Yine aynı maçın son bölümünde Muslera daha müsait durumdaki Yedlin yerine Berkan'a oynuyor. Berkan'dan kötü bir ilk dokunuş geliyor. Rakip araya girerek topu kazanıyor ve kaleciyle karşı karşıya kalıyor. Berkan pozisyonu engellemek için penaltı yaptırıp kırmızı kart görüyor. 

(10.hafta -Beşiktaş) Larin'in Texeira'ya ara pasında araya giren Yedlin topu kontrol edemiyor ve Texeira topu önünde buluyor. Bomboş pozisyonda Texeira çerçeveyi bulamıyor.

(10.hafta -Beşiktaş) Necip kafayla kale çizgisi önüne servis yapıyor. Ön direkteki Aanholt, kaleci Muslera ve arka direkteki Yedlin'in topa müdahale edememesi sonucu Larin'le Beşiktaş golü buluyor.

(10.hafta -Beşiktaş) Maçın son bölümlerinde beraberlik için yüklenen Galatasaray'da Halil Dervişoğlu sezon genelinde alışıldığı şekilde son derece müsait pozisyonda Ersin'i geçemiyor. Pozisyonun devamında Galatasaray penaltı kazanıyor. Bu kez Mostafa topun başına geçerken Ersin penaltıda da gole izin vermiyor. Hücumda işler yolunda gitmeyince Galatasaray derbide mağlup oluyor.

(12.hafta -Karagümrük) Emre Kılınç geriye dönmek isterken attığı pas Borini'nin önüne düşüyor. Borini tek pasla Bertolacci'yi görüyor. Bertolacci düzgün bir vuruşla takımını 1-0 öne geçiriyor.

(13.hafta -Fenerbahçe) Galatasaray kendi seyircisi önünde maçı 1-0 önde götürüyor. Sarı-kırmızılılarda kazanılan bir duran top sonrası sanki maçın son anlarıymış ve Galatasaray yenik durumdaymış gibi oyuncular ileri çıkmış. Geride yalnızca Yedlin, Aanholt ve Berkan üçlüsü var. Kerem'in kaybettiği topta İrfancan Mesut'a uzun oynuyor. Berkan ve Yedlin koşuyor ancak Mesut'a yetişemiyorlar. Mesut skora dengeyi getiriyor.

İlk 15 hafta sonunda beinsports'un paylaştığı verilere göre ligde en fazla gol beklentisi Galatasaray'daydı. Yaklaşık 26 gol atması beklenen sarı-kırmızılılar beklentilerin yaklaşık 5 gol altında kalarak 21 gol bulabilmişti. Lider Trabzonspor ise yaklaşık 26 gol beklentisi ile bu anlamda ikinci sıradaydı. Fakat bordo-mavililer beklentilerin oldukça üzerinde performans göstererek 31 gol buldular. Gol beklentilerine bakılarak ilk 15 haftanın sonunda Galatasaray ve Trabzonspor'un ligde liderlik yarışı verdiği düşünülebilir. Ancak ligde 15. hafta tamamlandığında Trabzonspor 39 puan ile ligin zirvesindeyken Galatasaray ise lider Trabzonspor'un 16 puan gerisinde 23 puanla ligin 7. sırasında kendisine yer buldu.

(16.hafta -Sivasspor) Luyindama'nın gelişigüzel uzaklaştırdığı topu Sivassporlu Samba Camara karşılıyor ve uzun oynuyor. Yatabare'yi topla buluşturmak istemeyen Luyindama ve Muslera'nın yaşadığı anlaşmazlık sonucu Galatasaray hem maçı kaybediyor hem de Muslera'yı.

(17.hafta -Başakşehir) Yedlin Chadli'den oldukça uzakta. Chadli'nin boşta olduğunu gören Tolga Ciğerci ona uzun pas atıyor. Chadli'nin başlattığı atakta Marcao'nun Okaka'yı tutmaya çalışırken düşmesi sonucunda Okaka attığı şık golle takımını öne geçiriyor.

(17.hafta Başakşehir) Skor 1-1. Galatasaray maçın son anlarında galibiyet için yükleniyor. Pozisyonun başrolünde yine Halil Dervişoğlu var. Halil boşta bekleyen Mostafa'yı görmek yerine dribblingle 3 Başakşehirlinin arasına giriyor. Ceza sahası dışında düşürüldüğü için penaltı da alamıyor. Önemli bir hücum aksiyonu daha Halil'in yanlış tercihinden dolayı sonuçlanmıyor.

(20.hafta -Giresunspor) Maçın hemen başında genç Işık Kaan yerden Berkan'a oynuyor. Hem pas hem de Berkan'ın ilk dokunuşu kötü olunca top Giresunsporlu oyuncunun önüne düşüyor. Sol kanattan başlayan atakta Giresunspor golü buluyor. Maç boyunca Galatasaray bulduğu pozisyonları da bitiremiyor ve Okan Kocuk maçın adamı, Giresunspor ise maçın kazananı oluyor. Fatih Terim'le bu maçın sonrasında yollar ayrılıyor.

(21.hafta Hatayspor) Takım yeni hoca Torrent ile ilk maçına çıkıyor. Galatasaray rakibe çok fazla pozisyon verse de ilk devreyi 2-1 önde tamamlıyor. İkinci yarıda Galatasaraylı beklerin geriye dönüşlerde sıkıntı yaşaması ve Hatayspor'un kanatlardan yüklenmesi sebebiyle Torrent 58. dakikada Halil-Aytaç değişikliği ile savunmayı üçlüyor. Hocanın düşüncesi mantıklı olsa da Aytaç oyuna girdikten 4 dakika sonra riskli bölgede gereksiz top kaybı yapıyor ve Hatayspor'un golü geliyor. 

(21.hafta -Hatayspor) Aytaç'ın oyuna girmesiyle üçlü savunmada bir sol stoper bir merkez ve bir sağ stoper olması gerekirken sol stoperde Marcao ya da Aytaç'tan birinin olmaması, Torrent'in ikinci yarıdaki planını suya düşürdü. Solda oluşan boşluğa koşu atan Saba'yı gören Kahraba, Saba'ya pas atıyor. Saba topu sürüyor ve takımı öne geçiren golü atıyor. Aanholt zaten Saba'nın çok arkasında kalmıştı ve yakalaması pek mümkün gözükmüyordu.

(22.hafta -Kasımpaşa) Maç 1-1 devam ederken 60. dakikada Nelsson müsait durumdaki Yedlin'e pas vermek yerine topu yerden rastgele uzaklaştırıyor. Kasımpaşalı oyuncunun önüne düşen topta Paşa'nın atağı başlıyor ve sol kanattan Ben Ouannes'in yerden ortasında üç tane Galatasaraylı oyuncunun arasından topa vuran Umut Bozok takımını öne geçiriyor.

(23.hafta -Trabzonspor) Galatasaray Trabzonspor karşısında iyi bir futbol ortaya koyup 85. dakikaya kadar maçı 1-0 önde götürürken sağdan Bruno Peres'in ortasında dengeyi iyi kuramadığı için topa kötü bir müdahale yapan Marcao, adeta Bakasetas'a pas çıkartıyor. İkramı geri çevirmeyen Bakasetas sert ve düzgün vuruşla skora dengeyi getiriyor. Marcao topu bıraksa Nelsson topa daha iyi müdahale edebilirdi.

(23.hafta -Trabzonspor) Dakika 90. Fatih topu oyuna sokmadan önce Taylan'ın kafasını kaldırarak çevre kontrolü yaptığı kameralara yansıyor. Fatih topu Taylan'a oynuyor. Taylan'ın rakipleri Bakasetas ve Visca ile arasında hatrı sayılır derecede mesafe var. Yani Taylan topu rahatlıkla kontrol edip Ömer Bayram'a pas verebilir. Ancak Taylan topla buluşur buluşmaz Ömer ile alakası olmayan bir yere, yani doğrudan Visca'nın önüne oynuyor. Visca'da önde duran kaleci Fatih'i uzaktan yaptığı klas vuruşla avlıyor ve Galatasaray beş dakikada yerle bir oluyor.

Şu an gelinen noktada Galatasaray tarihinin en kötü sezonlarından birini yaşıyor. Bu duruma neden olan elbette birden çok faktör var. Bunlardan bir tanesi de kadro planlaması. Yetersiz görülüp kiralık gönderilen Okan Kocuk ve Yunus Akgün'ün takımlarında gösterdiği performanslar bu durumu özetliyor. Senelerdir yapılmayan 6 numara transferi, bekler ve orta saha oyuncularının oynanmak istenen oyun için yetersiz kalması, birinci santraforun belirlenememesi, derken Muslera'nın uzun süreli sakatlığı... Galatasaray'ı daha zor günler bekliyor.
(Görüntüler beinsports'tan alınmıştır.)