Futbolun Parayla Savaşı


COVID-19 salgınıyla birlikte değişmekte olan dünya düzeninden dün gece 12 dev kulübün imzasıyla deklare edilen Avrupa Süper Ligi ile birlikte futbol da nasiplenmiş oldu. Endüstriyel futbol kavramının zirve yaptığı günümüzde böyle bir oluşumun hayata geçeceği açıklaması elbette şaşırtıcı olmadı. Zaten geçmişte Arsene Wenger'den tutun Ünal Aysal'a kadar futbolun içerisinde bulunan birçok isim, gelecekte tıpkı basketbolda olduğu gibi futbolda da böyle bir organizasyon olabileceği şeklinde açıklamalarda bulunmuştu. 

Florentino Perez'in başkanlığıyla birlikte Real Madrid, transferlere çılgınca paralar harcama devrini başlattı. 2001 senesinde Zinedine Zidane'ın 77,5 milyon Euro'luk bonservis bedeliyle Juventus'tan transferi, o dönemin ekonomik şartları düşünüldüğünde dudak uçuklatıyordu. Yine aynı takıma astronomik bedellerle transfer edilen Luis Figo ve Ronaldo Nazario gibi isimlerin önderliğinde "Los Galacticos" kuruldu. Real Madrid'in öncülerinden olduğu endüstriyel futbola 2003 yılında Rus milyarder Abramovich tarafından satın alınan Chelsea de destek vermeye başladı. Chelsea'yi satın aldıktan sonra yüksek bonservis bedelleri ödeyerek takıma birçok yıldız ismi kazandıran Rus milyarder, bugüne kadar takıma yaklaşık olarak 1 milyar Euro yatırım yaptı. Chelsea'nin ardından Manchester City, Paris Saint-Germain gibi kulüpler de zengin iş adamları tarafından satın alınarak yüksek bütçeli takımlar kuruldu.

2000 yılında Galatasaray UEFA Kupası'nı kazanarak ülke tarihinin kulüpler bazındaki en büyük başarısını elde etti. Aynı oyuncuların kadro iskeletini oluşturduğu Milli takımımız 2002 Dünya Kupası'nda 3. olarak Milli takımlar tarihimizin en büyük başarısını elde etti. Galatasaray'ın o dönemki kadrosu bir arada tutularak doğru takviyeler yapılsaydı belki ülkemize Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu gelebilirdi. Portekizli menajer Jose Mourinho 2003 yılında Porto ile UEFA Kupası şampiyonluğu yaşarken bir yıl sonra 2004 yılında yine Porto ile Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu.

2003/2004 Sezonu Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Porto

2000'li yılların başlarına kadar gerçekleşmesi çok zor da olsa birçok takım Şampiyonlar Ligi'ni kazanma hayalini kurabiliyordu. Deportivo, Leverkusen, PSV gibi takımlar çeyrek final ötesine giderek kupada ilerlemenin imkansız olmadığını kanıtlamışlardı. Ancak günümüzde dev kulüpler haricinde bir takımın bu turnuvada çeyrek finalden öteye gidebileceğini düşünmek maalesef gerçeklikle bağdaşmıyor. 2008 yılında Fenerbahçe tarihinde Şampiyonlar Ligi'nde ilk kez çeyrek finale kalma başarısı gösterirken Zico'nun öğrencileri Chelsea'nin zengin ve ihtişamlı kadrosuna boyun eğiyordu.
2006 senesinde başarısız geçen sezonun ardından Real Madrid'deki başkanlık görevinden ayrılan Florentino Perez, 2009'da yeniden başkanlık görevine seçildi. Perez'in tekrar göreve gelmesi, eflatun-beyazlılarda yaz transfer döneminin hareketli geçeceği ve şöhretli oyuncuların takıma katılacağı anlamına geliyordu. Beklenen oldu. Cristiano Ronaldo, Kaka, Benzema ve Xabi Alonso gibi yıldızlar Real Madrid'e transfer oldu. Bu transferler için Madrid temsilcisinin kasasından yaklaşık olarak 260 milyon Euro para çıkarken, Cristiano Ronaldo için ödenen 94 milyon Euro bonservis bedeli, Zidane'ın rekor bonservis bedelini geride bırakarak dünyanın en pahalı transferi oldu.
Bu transferler diğer takımların da iştahını kabarttı ve futbolda başarılı olmak için para harcamak gerekliliği gibi bir algı oluşmaya başladı. Zengin sahipli kulüpler de artık transferde astronomik bedeller ödemeye başladılar. İşte tam da burada Avrupa'nın dev kulüpleri ile diğer kulüpleri arasındaki makas, bir daha kapanması zor şekilde günden güne açıldı.
Transferde ödenen yüksek bonservis bedelleri ile birlikte futbolculara ödenen yıllık ücretlerde de artış yaşandı. İmza parası, menajer komisyonu, bonuslar derken oyuncularla yapılan kontratlar da kulüpler için ciddi maliyetler oluşturdu. Jose Mourinho, Arsene Wenger gibi menajerler yeni nesil futbolcuları "genç milyonerler" olarak nitelendirirken günümüzde genç oyuncularla çalışmanın geçmişe göre daha zor olduğunu dile getirdiler.
2011 yılında UEFA bu durumun önüne geçebilmek ve kulüplerin mali durumlarını kontrol etmek amacıyla Finansal Fair Play uygulamasını başlattı. Ancak UEFA'nın yaptırımları da elit kulüplerin transferde para saçmasını önleyemedi. Gareth Bale, Paul Pogba gibi transferlerle rekor transfer ücreti her geçen gün yenilenmeye başladı. 2017 yazında Paris Saint-Germain 222 milyon Euro bonservis bedeliyle Neymar'ı renklerine bağlarken, bir oyuncu için ödenen en yüksek bonservis bedelini çok farklı bir seviyeye çıkardı. 
2008-2012 seneleri arasında tarihinin en başarılı sezonlarını yaşayan Barcelona'da kadronun büyük çoğunluğu altyapıdan gelmekteydi. Ancak yaşanan altın çağ sonrası Katalan ekibinde Joan Laporta'nın ardından yönetimi devralan diğer başkanlar rekabetçi olmanın yolunun transfere para harcamaktan geçtiği anlayışıyla takımı yönettiler. La Masia'ya sırtını dönen Barcelona, tıpkı ezeli rakibi Real Madrid gibi Coutinho, Dembele ve Griezmann gibi oyuncuları yüksek bonservis bedelleri ile kadrosuna kattı.
Futbolda her geçen gün artan maliyetler, kulüpleri yeni gelir kapısı aramaya yöneltti. 2014 yılında formasının iç kısmına reklam alan Barcelona, sponsorluk olayını farklı bir noktaya taşıdı. Popülarite ve marka değeri başarının önüne geçmeye başladı. Real Madrid'de Angel Di Maria'nın çirkin olduğu gerekçesiyle takımdan gönderildiği şeklindeki haberler basına yansırken aynı yaz Brezilya'da düzenlenen 2014 Dünya Kupası'nın en popüler oyuncusu olan Kolombiyalı James Rodriguez Real Madrid'e transfer oldu. James'in forma satışlarından yalnızca bir gün içerisinde 30 milyon Euro gelir elde edildi.
Florentino Perez başkanlığı döneminde takımın marka değerini yüksek tutarak takım gelirlerini arttırmayı amaçladı. Yapılan transferlerde başarı önceliği yerine popülarite ön planda tutuldu. En son yapılan şöhret transferi Hazard'da ne sportif anlamda, ne de popülarite anlamında istediğini alamayan Real Madrid başkanı, yeni arayışlara girmek zorunda kaldı. Pandemi sürecinde kulüplerin gelirlerinde büyük düşüşler yaşandığı için Mbappe gibi büyük transferlere kaynak yaratmak amacıyla diğer on bir kulübü de arkasına alarak Avrupa Süper Ligi fikrini ortaya attı. Ancak unuttuğu bir şey vardı: Futbol hâlâ taraftarların oyunu. Futbolu güzel yapan da zaten bir kasaba takımının bir dünya devini yenme ihtimali değil mi?
  

0 yorum: