Porto Analizi


Portekiz temsilcisi bu sezon ligde oynadığı 6 maçta 5 galibiyet ve 1 beraberlik aldı. Bu maçlarda 15 gol atarken kalelerinde 6 gol gördüler.

Porto'nun Schalke deplasmanındaki ilk on biri

Porto'nun ideal taktiksel dizilişi 4-4-2. Bu sezon Schalke deplasmanı dahil resmi maçlara aynı dizilişle çıktılar. Merkez orta saha oyuncuları dışında (Danilo Pereira yerine çoğu zaman Sergio Oliveira oynuyor.) genellikle sahaya çıkan ilk on birler Schalke maçındaki gibiydi. Oyuncuların birbiriyle uyumu Porto takımı için önemli avantaj. Bu sezon attıkları gollerin büyük çoğunluğu kanatlardan yapılan ortalardan geldi. Her iki kanadı da verimli kullanıyorlar ancak özellikle sol kanatta Brahimi-Telles ikilisinin uyumu dikkat çekiyor. Bu sebepten Galatasaray'da sağ bek olarak oynayacak oyuncuya önemli işler düşecek. Muhtemel 11'lerde sağ bekte Linnes'in görev alacağı yazıyor. Savunma zafiyetleri olan hücumcu bek Mariano yerine Martin Linnes tercihi daha mantıklı olacaktır. Nagatomo'nun da savunmacı kimliğini ön plana çıkarması gerekiyor.
Porto'da duran topları Alex Telles kullanıyor ve özellikle köşe vuruşlarında kale sahasına etkili ortalar yapıyor. Galatasaray'ın duran top savunmasında ekstra dikkatli olması lazım. 

Schalke - Porto maçı istatistikleri 

Porto topla oynamayı seven bir takım. Schalke maçındaki %61'lik topla oynama da bunu kanıtlıyor. Bu gece ev sahibi olmanın da verdiği avantajla yine topa sahip olmak isteyeceklerdir. Galatasaray topu rakibin daha fazla oynamasına müsaade edip kapılan toplarla hızlı kontratak yaparsa önemli pozisyonlar bulacaktır. Ndiaye'nin böyle bir maçta oynayamayacak olması Galatasaray adına büyük şanssızlık. 
Porto'nun zayıf halkası sağ bek Maxi Pereira. 34 yaşındaki oyuncunun ağır olması onlar adına handikap. Galatasaray'da maçın kilit adamı muhtemelen sol kanatta oynayacak Garry Rodrigues olacaktır. Rodrigues hızını ve pas tercihlerini iyi kullanabilirse bu gece başta Pereira olmak üzere Porto savunmasına zor anlar yaşatacaktır.
Galatasaray'da stoper ikilisi olarak Serdar ve Maicon ikilisinin oynamasını bekliyorum. Maicon Galatasaray'da güven vermeyen isimlerin başında geliyor. Ancak Maicon'un Galatasaray'da gösterdiği dalgalı performans biraz da takımın oyun sistemiyle alakalı. Galatasaray lig maçlarında oyunu rakip sahaya yıkmak amacıyla savunmayı çok önde kuruyor. Hücumda kaptırılan her topta rakip hızla çıkarken Maicon ise çok ağır kalıyor. Bu takımı Fatih Terim kurmuş olsaydı stopere kesinlikle Maicon'u aldırmazdı. Ancak bugün Galatasaray daha kontrollü futbol oynayacağı için Maicon'un iyi bir performans göstereceğini düşünüyorum. Erzurum maçında attığı gol haricinde savunmada özellikle son dakikalarda yaptığı kritik hamlelerle galibiyette başrol oynamıştı.
Aboubakar'ın geçtiğimiz hafta ligde oynanan Tondela maçında sakatlanması ve 6 ay oynayamayacak olması teknik direktör Sergio Conceiçao'nun başını ağrıtıyor. Bu sezon çıktığı 9 maçta 4 gol bulan Aboubakar, takımın en golcü oyuncusu konumundaydı. Aboubakar'ın yokluğunda Galatasaray için en önemli tehdit Yacine Brahimi olacaktır. Savunmanın Brahimi'ye özel olarak önlem alması gerekiyor.
Galatasaray'da özellikle Belhanda'nın performans olarak Lokomotiv Moskova maçının üzerine çıkması lazım. Lokomotiv maçında rakip sahada %68 pas isabetiyle oynamıştı. Porto deplasmanında topları bu kadar cömertçe harcamak sıkıntı doğuracaktır.


Aboubakar'ın yokluğunda 4-4-2 yerine 4-4-1-1 şeklinde oynayacaklarını düşünüyorum. Porto çok gol pozisyonu üreten aynı zamanda çok gol kaçıran bir takım. Son vuruşlar konusunda çok fazla yetenekli oldukları söylenemez. Ancak yine de Galatasaray işini şansa bırakmamalı. Temsilcimiz, Lokomotiv maçının 20 ile 45. dakikaları arasında olduğu kadar şanslı olmayabilir bu gece. 

Türk Futbolunu Kurtarmak

Ülkece futbolu çok seviyoruz, futbolla yatıp kalkıyoruz, zaman zaman kulüp ve milli takımlar düzeyinde katıldığımız uluslararası turnuvalarda başarı yakalıyoruz ancak neden sürdürülebilir başarı gelmiyor?

* Kulüplerin finansal durumları
Takımlarımız borç batağında yüzüyorlar. Çünkü yönetimler ayağını yorganına göre uzatmıyor. Transferde ödenen yüksek bonservis bedelleri, oyuncunun kendisine ödenen astronomik maaşlar ve menajerlere ödenen komisyonlar takımların mali açık vermesindeki başlıca faktörler.
Geçtiğimiz iki sezonda Trabzonspor'un başkanlık koltuğunda Muharrem İnce vardı. 16/17 sezonunda transferde yaklaşık 10 milyon euro, 17/18 sezonunda ise yaklaşık 12 milyon euro yani toplamda 22 milyon euro zarar edildi. Oyunculara ödenen yüksek maaşları saymıyorum bile. Sonuç ne oldu peki? Kağıt üzerinde şampiyonluğa oynaması gereken kadro kendi evinde Akhisar'dan 6 gol yedi, sezonu beşinci sırada tamamladı. Sonra ne mi oldu? Hemen bir kongre, ardından başkan Usta vınn.
Aynı şekilde Antalyaspor. Eski başkanlardan Gültekin Gencer'in görevi döneminde yalnızca menajerlere ödenen ücret 25 milyon TL. Gencer'in ardından göreve gelen Ali Şafak Öztürk, Nasri ve Menez gibi yıldız oyuncuları takıma getirdi. Sakat transfer edilen Menez ligde yalnızca 7, Nasri ise 8 maça çıktı. Bırakın para kazandırmayı, üzerine para verilerek gönderildi bu oyuncular. Gencer ve Öztürk'te çareyi kaçmakta buldular. Olan kime mi oldu? Zavallı Antalyaspor'a.. 1 ay kadar önce basına bir haber yansıdı. Antalyasporlu oyuncuların kamp yaptıkları otelde otel ücretleri ödenmediği için rehin tutuldukları, oyuncuların ücretleri kendi ceplerinden ödeyerek sorunu çözdükleri şeklinde.

Finansal açıdan zor günler geçiren Antalyaspor bu sezon küme düşme adaylarından biri olarak gösteriliyor. Eski başkan Şafak Öztürk ise geçtiğimiz günlerde sahibi olduğu otelde dünyaca ünlü şarkıcı Dua Lipa'yı ağırladı.
Muharrem Usta ve Ali Şafak Öztürk yalnızca birer örnek. Aziz Yıldırım, Dursun Özbek, Yıldırım Demirören... Örnekleri arttıracak olsak liste uzar gider. O halde biz gelelim "Ne yapılmalı?" sorusuna. Yöneticilerin sorumlulukları konusunda yasa çıkartılmalı. Yöneticiler takımları yönettikleri dönemden mali anlamda sorumlu tutulmalı. Başkanlıkları döneminde kulübü uğrattığı zararlar yöneticilerin kendi cebinden tahsil edilmeli.

*Türkiye liglerinin ve kulüplerin marka değeri
Maalesef liglerimiz diğer ülkelerce çok fazla takip edilmiyor. Süper Lig kalitesinin diğer liglere nazaran çok düşük olduğu şeklinde bir algı var. Örnek mi? Dünya Kupası'nda şampiyon olan Fransa kadrosuna Süper Lig'de 29 gol atıp kral olan Gomis çağrılmazken Premier Lig'de 7 gol atan Giroud çağrılıyor. Giroud bırakın gol atmayı, isabetli şut atmadan tamamlıyor turnuvayı.
Geçtiğimiz sezon Süper Lig'de 4 takım son haftalara kadar kafa kafaya şampiyonluk yarışı verdi. Avrupa'nın başka hangi liginde böyle kıyasıya mücadele oldu?
Bence asıl sıkıntı liglerimizin marka değerinde. Marka değerinin bu denli düşük olmasının başlıca sebebi Lig Tv'dir. Süper Lig'in yayın hakları senelerdir Digitürk bünyesindeki Lig Tv'nin tekelindeydi. Süper Lig maçları uzun yıllar yalnızca Türkiye'den yayınlandı. Bırakın maç izlemeyi, Youtube'da Süper Lig'le ilgili videolar bile bulamıyordunuz. Ancak Digitürk'ün Beinsports'a satılmasının ardından işler değişti. Bugün Süper Lig başta Fransa olmak üzere Hırvatistan, Romanya, Macaristan, Sırbistan, İsrail ve birçok Afrika ülkesinden canlı olarak yayınlanıyor. Küçük ülke büyük ülke diye bakmamak lazım. Ne kadar fazla, o kadar iyi.
Kulüplerimizin vizyonu yalnızca Avrupa ile sınırlı kalmamalı. Asya ve Amerika pazarlarına açılmalılar. Geçtiğimiz yaz Beşiktaş Çin'e gidip orada hazırlık maçları yaptığında gülenler olmuştu. Bugün 33 yaşındaki Tosic'in 5 milyon euro bedelle Çin'e transferi yönetim başarısıdır.

*Altyapı ve oyuncu izleme ağının geliştirilmesi
Altyapı antrenörlüğüne verilen önem arttırılmalı. Altyapının başına kulüp için efsane olmuş isimler getirilmeli. Süper Lig maçlarında 21 kişilik maç kadrosunda en az 3 tane altyapıdan yetişmiş oyuncu bulunması zorunluluğu olmalı. Türkiye Kupası maçlarında 1 veya 2 tane altyapıdan yetişmiş oyuncu oynatılması şeklinde kurallar gelmeli. TFF genç oyuncu oynatılmasını teşvik etmek için sezon boyunca en fazla genç oyuncu oynatan takımlara, bulunduğu lige en fazla oyuncu kazandıran takımlara primler vermeli.

*Nokta atışı transferler
Artık yıldız transferler, çilekli pastalar dönemi geride kaldı. Kulüplerin borçları, bazı kulüplerin UEFA ile yaptığı Finansal Fair Play anlaşmaları ve son olarak döviz kurlarındaki artış transferde eli kolu bağlıyor. Her şerde bir hayır vardır derler ya, bu durum kulüplerimizin transferde daha titiz hareket etmesini ve ihtiyaçlar doğrultusunda nokta atışı transferler yapmasını sağlıyor. Emekliliği gelmiş yıldız oyuncular yerine gelecek vaadeden, ilerde kulübe bonservis kazandırabilecek gençlere yatırım yapmak son derece mantıklı. Eljif Elmas, Mahmoud Trezeguet, Braian Samudio gibi isimler bunlardan sadece birkaçı.

*Maaş dağılımındaki denge
Takımdaki maaş dağılımı adaletli şekilde yapılmalı. Süper Lig'de bu konudaki en başarısız ekiplerin başında Trabzonspor geliyor. Burak Yılmaz yıllık 3,5 milyon euro ve Jose Sosa yıllık 3,3 milyon euro kazanırken Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir Ömür'ün yıllık kazançları 250 bin TL.
Galatasaray'da geçtiğimiz sezon ligde hiçbir maçta forma giymeyen Tarık Çamdal yılda 1,4 milyon euro, Tolga Ciğerci yılda 2 milyon euro, Feghouli yılda 3,8 milyon euro, Belhanda ise yılda 3,3 milyon euro kazanıyor. Bu oyuncular Galatasaray'ın teklif gelmesi halinde elden çıkartmayı düşündüğü oyuncular. Ancak hiçbiri için gelmiş resmi teklif yok. Neden mi? Çünkü Avrupa'da aklı başında hiçbir kulüp bu oyunculara bu maaşları vermez! Araplar belki..
Yıllık garanti ücretleri yüksek tutmak yerine oyuncuların mukavelesine maç başı ve performans odaklı prim maddeleri koyulmalı. Oyuncularla uzun süreli sözleşmeler yapılmamalı. Tarık Çamdal ile 5 yıllık sözleşme imzalanmasının hiçbir izahı olamaz.

*Taraftar desteği
Takımların gerçek sahibi şüphesiz taraftarlar. O yüzden yönetimler taraftarlarla arasını iyi tutmalı. Taraftarı tribüne çekecek hamleler yapılmalı. Major liglerle en büyük farkımız statların doluluk oranları. Premier Lig'de veya Bundesliga'da hangi takımın maçını izlerseniz izleyin tribünlerde boşluk göremezsiniz. Çünkü Avrupa'da futbol kültürü hakim. İnsanlar haftanın yorgunluğunu atmak için geliyorlar maça. Bir elde hamburger diğer elde bira maçlarını izliyorlar. Yenseler de yenilseler de takımlarını alkışlıyorlar. Hani koltukları falan söküp atmıyorlar. İşte bizim de böyle olmamız lazım. Sahada olan sahada kalmalı, saha dışına taşmamalı.
Bilet fiyatları da makul olmalı. Mesela bu hafta Akhisarspor sahasında Çaykur Rizespor ile karşı karşıya gelecek. Kale arkası bilet fiyatları 30 TL ve ortalama bilet fiyatı 50 TL. Böyle bir maçta kale arkası bilet fiyatları 10 TL, ortalama bilet fiyatı 20 TL olsa daha fazla taraftar gelmez mi?
Bir de passolig olayı var tabi. Teoride göze hoş geliyor ancak ya pratikte? Passolig'le birlikte tribün kapatma cezasının kalkacağı, cezaların şahıslara verileceği söyleniyordu ancak pek de öyle olmadı. Geçtiğimiz sezon Sivasspor'a çirkin tezahürattan tribün kapatma cezası gelirken konuşma engelli bir Sivasspor taraftarı da cezadan nasibini aldı. O yüzden passolig üzerine çok fazla konuşmaya gerek yok.

*Pilot kulüp
Kulüpler TFF 1. Lig ve yabancı ülkelerden takımlarla kardeş kulüp anlaşmaları yapmalı ve genç oyuncularını tecrübe kazanmaları için bu kulüplere kiralamalı. Bu sayede hem alt ligdeki takımlar kasasından para çıkmadan kadrosunu genişletmiş olacak hem de oyuncu tecrübe kazanarak kendi takımına dönmüş olacak. İki taraf için de kârlı anlaşma. Bunu özellikle Premier Lig takımları iyi yapıyor. Chelsea bu sezon 31 oyuncusunu kiralık olarak gönderdi.

*Yabancı dil
Yabancı sınırlamasının kaldırılmasının ardından kulüplerimizin artık daha kozmopolit yapıda olduğu bir gerçek. Bu durum başta teknik direktör olmak üzere teknik heyette bulunanların birden hatta ikiden fazla dil bilmesini zorunlu hale getiriyor. Avrupa'da ünlü teknik direktörlerin yurt dışında bir takımla anlaştıktan sonra birkaç ayını o ülkenin dilini öğrenmek için harcadıklarını görüyoruz. Ülke dışına yerli teknik direktör ihraç edemiyor oluşumuzun başlıca sebeplerinden biri de zaten yabancı dil bilmemeleri.

*Sponsorluklar
Kulüplerin önemli gelir kaynaklarının başında sponsorluklar geliyor. Ancak kulüpler formalarına göğüs sponsoru bulmakta dahi zorluk çekiliyor. Son yıllarda yapılan en kârlı sponsorluk anlaşması sanırım Beşiktaş'ın forma sponsorluğu için Vodafone ile yaptığı yıllık 5 milyon euroluk anlaşma.
Yönetimler mutlaka reklam ve pazarlama konusunda profesyoneller ile çalışmalı. Şampiyonlar Ligi'nde mücadele edecek Galatasaray, ikinci el otomobil alım satım sitesiyle forma sırt sponsorluğu için anlaşmış. Anlaşma karşılığında Galatasaray'a 2 milyon TL para ve 74 tane araç verileceği yazıyor. Koskoca Galatasaray'ın bulabildiği sponsor bu mu yani?

*Geçmişe bağlanmak
Futbolda dün yoktur. Bugün ve yarın vardır. Ancak biz sürekli geçmişe takılıp kalıyoruz. Sürekli geçmişteki başarılarımızla övünüyoruz. Televizyonlarda halen 2002'de, 2008'de milli takımımızın elde ettiği başarılar konuşuluyor. Ne zaman Hırvatistan'ın maçı olsa bizim futbol yorumcuları çıkıp diyorlar ki; Hırvatlar 2008'deki o maçı unutamıyormuş, Modric'in her gece rüyalarına giriyormuşuz.
Hadi ordan! Bizim Arda ayağını viledaya sokup eşine yıkatırken Modric, Rakitic Dünya Kupası'nda final oynadı.

*Sabır
Son olarak taraftarların takımlarına karşı sabırlı ve anlayışlı olmaları gerekiyor. Yeni yönetimlerden, yeni transferlerden, yeni teknik direktörlerden anında başarı bekliyoruz. Onlar birer sihirbaz değiller ve ilk yanlışlarında karalamaya başlamak yerine onlara destek olmak lazım.
Daha sezonun ilk haftalarından teknik direktör kovulmaları başlıyor. İşler kötü gidince yönetimler sezon ortasında olağanüstü kongreye giderek koltuğu devrediyor. Son derece yanlış.
Unutmamak lazım. Borussia Dortmund, Atletico Madrid gibi takımlar da bugünlere kolay gelmediler..

Tecrübe Kazandı


San Siro dün akşam önemli bir maça ev sahipliği yaptı. Şampiyonlar Ligi'nde görmeye alışkın olduğumuz Milan ve Arsenal takımları bu kez Avrupa Ligi'nde karşı karşıya geldi. İki takımın da liglerinde bulundukları konumlar itibariyle önümüzdeki sezon Şampiyonlar Ligi'ne katılabilme ihtimallerinin düşük olması, Kupa 2'yi daha önemli hale getirdi. Özellikle Arsenal yönetiminin Wenger'e karşı sabrının artık tükenmeye başladığı da bilinen bir gerçek. Zaten Wenger'i yıllardır somut başarısı olmamasına rağmen koltuğunda tutan sayılı sebeplerden biri, takımın her sezon UEFA Şampiyonlar Ligi'ne katılım hakkı elde ediyor olmasıydı. Ancak geçtiğimiz sezon Şampiyonlar Ligi'ne katılamayan ve bu sezon ligde şu anda 6. sırada bulunan Arsenal, 4. sıradaki Tottenham'ın 13 puan gerisinde bulunuyor. Gerçekçi olmak gerekirse Wenger'in bu sezon UEFA Avrupa Ligi'ni kazanmaktan başka çaresi kalmadı.
Bunun bilinciyle sahaya çıkan Arsenal maça kontrollü başladı. Milan ise beklenilenin aksine daha ilk dakikalardan topluca hücum ederek rakip kalede gol aradı. Ancak ev sahibi takımda kontrolsüzce yapılan hücumlar etkisiz kaldı ve rakip Arsenal kapılan toplarla hızlı hücum ederek Milan kalesinde daha büyük tehlikeler yarattı. Akıllıca oynayan Arsenal henüz 15. dakikada Mkhitaryan'ın golüyle 1-0 öne geçti. Geriye düşen Milan, üçüncü bölgede daha fazla topla oynayan taraf olsa da Hakan Çalhanoğlu'nun köşe vuruşlarında yaptığı birkaç orta dışında Arsenal kalesinde tehlike üretmekten oldukça uzak kaldı. İlk yarının duraklama dakikalarında sahneye bu kez Ramsey çıktı ve skoru 2-0'a getirerek Milan için işleri zora soktu. İkinci yarıda oyunu rölantiye alan Arsenal daha çok skoru korumak amaçlı sahadaydı. Arsenal savunmasında Mustafi-Koscielny ikilisinin hatasız oynaması, Gattuso'nun yaptığı hamlelerin de gol için yetersiz kalması maçın ilk yarıdaki skorla bitmesini sağladı. Arsenal alınan bu galibiyet ile büyük ölçüde turun kapısını aralamış oldu.
Gattuso'nun tecrübesizliği ve aşırı hırsı karşısında, Arsene Wenger'in tecrübesi ve soğukkanlılığı galip geldi. Gattuso senaryoyu gol atmak yerine öncelikli olarak gol yememek üzerine kursaydı ve en azından 0-0 beraberlik alabilseydi, Arsenal deplasmanında gollü beraberlikler bile Milan'a turu getirecekti. Ayrıca mutlak galibiyet anlayışıyla sahaya çıkan Milan'da Kalinic ve Andre Silva'nın yedek oturması da çelişkiydi. Hakan Çalhanoğlu çok iyi oynamadı evet kabul ancak vasatın bile altında kalan Suso 90 dakika boyunca sahada kalırken Hakan'ın 62. dakikada oyundan alınması da çok doğru bir tercih olmadı.
Arsenal cephesinde ise Mesut'a ayrı bir parantez açmak lazım. Mesut büyük oyuncu olduğunu bir kez daha gösterdi ve yaptığı iki asist, %88 isabetli pas oranı ile takıma hücumda öncülük eden isim oldu. Welbeck ise sprinter özelliğini çok iyi kullandı ve zaman zaman Milan savunmasına zor anlar yaşattı, ancak son vuruşlardaki zayıflığı farkın açılmasını önledi. UEFA listesinde bulunmadığı için maçta forma giyemeyen Aubameyang olsaydı, skor belki çok daha farklı olabilirdi.
Maçtan önce en çok Wenger'in tecrübesinden ve Mesut'un yeteneklerinden çekindiğini söyleyen Gattuso'nun korktuğu başına geldi. Tecrübe kazandı!

Cenk Yoksa Negredo Var


Beşiktaş 24. haftanın kapanış karşılaşmasında Trabzon'da Trabzonspor'u 2-0 mağlup ederek Fenerbahçe'nin kaybettiği haftada zirveye bir adım daha yaklaştı. Maçın ilk yarısında iki takım da temkinli oyun anlayışıyla sahadaydı. Talisca'nın karşı karşıya kaleci Onur'u geçemediği pozisyon dışında her iki takım da net gol pozisyonu üretemedi ve sıkıcı bir ilk yarı izledik. Beşiktaş'ta cezalı Quaresma'nın eksikliği hissedildi. Quaresma işte böyle bir oyuncu. "Ne seninle ne de sensiz" sözü sanki Quaresma için söylenmiş. Zaten bir hafta içerisinde oynanılan iki Fenerbahçe derbisi de adeta Quaresma'nın kariyer özeti oldu. İlk maçta şapkadan tavşan çıkartan Quaresma, ikinci maçta ise oyuna girer girmez kırmızı kartla oyun dışı kaldı ve takımını yaktı. Quaresma'nın halefi olarak transfer edilen Lens ise şans bulduğu karşılaşmalarda henüz vasatın üzerine çıkamadı.

İkinci yarıda Şenol Güneş ve Rıza Çalımbay'ın taktik savaşına dönüşen karşılaşmayı kazanan taraf Şenol Güneş oldu. İç saha maçından galibiyetle ayrılmak isteyen Rıza Çalımbay, gol umudu olarak orta sahadan Kucka'yı çıkartarak N'doye'un yanına ikinci bir santrfor Hugo Rodallega'yı oyuna sürdü. Tek santrfor oynayan takım gol atamadığında, çift santrfora dönüldüğü zaman hemen golü bulabilecekmiş şeklindeki anlayış ülkedeki yanlış futbol anlayışlarının başında geliyor. Evet Trabzonspor oyunun mutlak hakimidir ve sayısız gol pozisyonundan yararlanamamıştır, işte o zaman bu değişikliği hiç kimse yadırgamaz. Galatasaray eski teknik direktörü Tudor, kaybedilen Beşiktaş derbisi sonrasında kendisine yöneltilen "Linnes - Denayer değişikliğinde amacınız neydi?" şeklindeki soruya "Gol bulmaktı." cevabını verdiğinde yerden yere vurulmuştu. Çünkü Tudor'u yerden yere vuran kişilerin düşüncesine göre Linnes'i oyuna almak yerine Eren Derdiyok - Denayer değişikliği yapılıp Gomis - Eren çift santrfor oynasa, Galatasaray gol olup yağacaktı!
Maça tekrar dönecek olursak, Rodallega'nın oyuna girmesi Trabzonspor'un orta sahada güç kaybetmesine sebep oldu. Şenol Güneş ise takımının gol aradığı dakikalarda Rıza Çalımbay'ın yaptığı hataya düşmedi ve etkisiz Vagner Love'u kenara alarak Negredo'yu sahaya sürdü. Bu hamle Beşiktaş'a 3 puanı getiren hamle oldu desek yanlış olmaz herhalde. Geçtiğimiz hafta Fenerbahçe ile ligde oynanılan maçta yine sonradan oyuna giren ve Quaresma ile müthiş anlaşan İspanyol yıldızın bu hafta da Babel ile yakaladığı uyum, Beşiktaş'a galibiyeti getirdi. Babel'in attığı iki golün de asistini yapan Negredo, maçın son anlarında yine Babel'e kale çizgisi önünden harika bir pas çıkardı ancak Babel bu kez pozisyonu gole çeviremedi.
Şenol Güneş forma dağıtımı konusunda adaletli olmak istiyorsa, Love'u kulübeye çekip Negredo'yu ilk on birde oynatmalı. Love'un takım oyunundan uzak, bireysel oynama çabası takımın hücumdaki etkinliğini de düşürüyor. Fakat kaleye sırtı dönük oynamayı daha iyi bilen Negredo golcülük olarak istenilen seviyede olmasa da, takım arkadaşlarına yarattığı gol pozisyonları ve yaptığı asistler ile Vagner Love'dan daha fazla katkı sağlıyor.
Rıza Çalımbay'a bir eleştiri de sağ bek Pereira için yapmak lazım. 34 yaşındaki Portekizli, ikinci yarının ortalarına doğru oyundan düştü. İleri çıktığı pozisyonlarda geriye dönemeyen Pereira, savunmanın sağ tarafında rakibe boş alanlar bıraktı. Ayrıca bir pozisyonda rakibi Adriano'yu sakatlayan Pereira, kırmızı kart görebilirdi fakat hakem Halis Özkahya pozisyonu es geçti. Sol kanatta bulduğu boşluklar ile daha etkili bir oyun sergileyen Babel'in karşısına Pereira yerine taze kan olarak Kamil Ahmet oyuna alınabilirdi. Zaten Beşiktaş'ın bulduğu 2 golün de Pereira'nın kanadından gelmesi bunu kanıtlar nitelikte.

Süper Lig'de Zirve Hesapları


Spor Toto Süper Lig'de 23. haftanın en önemli karşılaşması, İstanbul derbisinde Beşiktaş ve Fenerbahçe'yi karşı karşıya getirdi. Karşılaşma iki takım için de önemliydi ancak Beşiktaş açısından mutlak kazanılması gereken bir maçtı. Siyah-beyazlılar aldığı önemli galibiyetle, şampiyonluk yarışında ben de varım dedi. Beşiktaş maçı kaybetseydi, bu akşam Başakşehir'in alacağı olası galibiyetle liderle arasındaki puan farkı sekize çıkacaktı ve gerçekçi olmak gerekirse şampiyonluk şansı mucizelere kalacaktı.
Gelelim dün akşam ki derbiye..
Maçın ilk yarısı ve ikinci yarısı tamamen farklı senaryolar üzerinde gerçekleşti. Maça baskılı başlayan Fenerbahçe, golcüsü Fernandao'nun ayağından bulduğu gol ile maçın hemen başında öne geçti. Erken yenilen gol ev sahibi siyah-beyazlılarda soğuk duş etkisi yarattı. Golün ardından Beşiktaş beraberlik için yüklense de net bir gol pozisyonu üretemedi ve ilk yarı Fenerbahçe'nin istediği gibi sonuçlandı. İlk yarıda İsmail Köybaşı'nın sakatlanmasının ardından, sol bek alternatifi olmadığı için Isla sağ bekten sol beke geçti ve İsmail'in yerine oyuna giren Şener kendi mevkisi olan sağ bekte görev aldı. 
İkinci yarıya daha arzulu başlayan ev sahibi Beşiktaş, 49. dakikada Vida'nın kafa golüyle skora dengeyi getirdi. Beşiktaş adına gol için iyi bir zamanlamaydı. Golden sonra taraftarının desteğini de arkasına alan siyah-beyazlılar baskısını iyice arttırdı ve teknik direktör Şenol Güneş, Vida'nın yerine Negredo'yu alarak çift forvete döndü. İnişli çıkışlı performansı ile Beşiktaş taraftarlarını ikiye bölen Quaresma, dün akşam attığı iki muhteşem golle ligde zirvenin kaderini değiştiren adam oldu!
Maçı eğer Fenerbahçe kazansaydı kuvvetle muhtemel Beşiktaş'ı şampiyonluk yarışında saf dışı bırakmış olacaktı. İçeride oynayacağı Galatasaray derbisi dışında zorluk derecesi yüksek maçı da kalmayacak olan sarı-lacivertliler için şampiyonluk ihtimalleri dile getirilmeye başlanacaktı ancak Beşiktaş "Daha bitmedi!" dedi.
Beşiktaş ligde deplasmanda üst üste yapılan puan kayıpları ve ardından hafta arasında Alman devi Bayern karşısında alınan ağır yenilgi ile mücadeleye gergin başladı. Bu gerginlikte şüphesiz Pepe, Talisca ve Oğuzhan'ın olmayışı da büyük birer etkendi. Üstelik maça 1-0'da geride başlayan Beşiktaş, geriden gelerek bu maçı kazandı ve 3 puandan çok daha fazlasını elde etti. Beşiktaş'ın ezeli rakibi karşısında eksik oyuncularına rağmen sağladığı üstünlük, kadro derinliğinin de ne kadar iyi olduğunun göstergesi.
Kadro derinliği konusu da şampiyonu belirleyen önemli etkenlerden biri olacak şüphesiz. Bu konuda Beşiktaş ve Başakşehir'i, Galatasaray ve Fenerbahçe'ye oranla daha şanslı görüyorum. Dün oynanan maçta İsmail Köybaşı'nın sakatlığı sonrasında sağ bek Isla'nın sola geçmek zorunda kalması, geçtiğimiz hafta Galatasaray'ın Kasımpaşa deplasmanında sakatlanan Serdar Aziz'in yerine Donk'un geçmesi gibi örnekler verilebilir.
Galatasaray'ın rakiplerine kıyasla fikstür avantajı var. Beşiktaş ve Fenerbahçe Türkiye Kupası'nda tekrar karşı karşıya gelecekler ancak sarı-kırmızılılar zorluk derecesi daha düşük olan Akhisarspor ile mücadele edecek. Ligde Başakşehir, Trabzonspor ve Beşiktaş ile iç sahada oynayacak Galatasaray'ın kalan haftalardaki en zor maçı Fenerbahçe deplasmanı gibi gözüküyor. Sarı-kırmızılılar iç sahadaki coşkulu oyununu derbi maçlarında da sürdürür ve deplasman fobisine son verebilirse, kısıtlı kadrosuna rağmen son ana kadar şampiyonluğu kovalayacaktır.
Fenerbahçe de Galatasaray derbisi dışında zorlu maçlarını atlatmış bulunuyor. Ligin ilk yarısında Akhisarspor mağlubiyetinden sonra başlayan yenilmezlik serisinin bir benzerini yine önümüzdeki hafta oynayacağı Akhisarspor maçı ile başlatabilirlerse, sarı-lacivertliler de şampiyonluk yarışının içinde bulunacaktır.
Beşiktaş'ın rakiplerine göre fikstürü daha zorlu. Kupada Fenerbahçe ve Şampiyonlar Ligi'nde Bayern karşısına Avrupa'ya veda maçına çıkacak olan Beşiktaş, konsantrasyonunu lige yansıtabilirse kadro derinliği avantajıyla birlikte ezeli rakipleri Galatasaray ve Fenerbahçe'nin önüne geçebilir.
Gelelim Başakşehir'e. Başakşehir'de sessiz sedasız şampiyonluk yürüyüşünü sürdürüyor. Geçen sezon Beşiktaş'a en fazla yaklaşan takım oldular ancak sonunu getiremediler. Taraftar baskısından yoksun, rahat oynayan Başakşehir kulübü bol alternatifli kadrosuyla bu sezon şampiyon olursa şaşırmamak lazım.

Aslan Deplasmanda Kayıp


Galatasaray, 22. hafta mücadelesinde Kasımpaşa ile karşı karşıya geldi. Aslan hem haftayı kayıpsız kapatarak liderliğini sürdürmek, hem de deplasman fobisine son vermek amacıyla karşılaşmaya mutlak galibiyet parolasıyla çıktı. Karşılaşmaya 4-2-3-1 dizilişiyle başlayan sarı-kırmızılılarda kart cezalısı Belhanda yerine Tolga Ciğerci oynadı.
Maça baskılı başlayan Galatasaray'da henüz ilk dakikalarda Bafetimbi Gomis, kısa süreli baygınlık geçirdi. Sağlık görevlileri gerekli müdahaleyi yaptıktan sonra tecrübeli oyuncuya oyundan çıkmasını önerdiler. Ancak Gomis oyuna devam etme kararı aldı. Gomis'in yaşadığı kısa süreli baygınlık sonucu takım arkadaşları da bir süre mental olarak olayın etkisinden çıkamadılar.

Gomis'in baygınlık geçirdiği an

İlk yarının son bölümüne doğru baskıyı arttıran Galatasaray'da Selçuk ve Feghouli uzaktan şutlarla gol aradılar ancak kaleci Ramazan gole izin vermedi. Galatasaray daha baskılı oynayan taraf olsa da, uzaktan şutlar ve köşe vuruşları dışında Kasımpaşa kalesinde büyük tehlikeler yaratamadı. 37. dakikada Ryan Donk'un muazzam pasıyla topla buluşan Garry Rodrigues, harika bir vuruşla topu ağlara gönderdi. Fatih Terim geldiğinden bu yana performansında büyük ölçüde artış görülen Rodrigues, rakiplerin korkulu rüyası haline geldi. Ancak koskoca Galatasaray takımında diğer oyuncuların gol için tek bir Rodrigues'e bel bağlaması akıl alır gibi değil. Rakip takım Rodrigues'i sıkı markaj altına aldığı zaman Galatasaray'ın pozisyon üretme şansı da mucizelere kalıyor. Sarı-kırmızılıların Kasımpaşa kalesinde, sağ kanattan Linnes'in birkaç etkisiz ortası dışında tehlike yaratamaması da bunu kanıtlar nitelikte. Linnes'ten vazgeçmek istemeyen Terim, Tolga Ciğerci yerine Gomis'in arkasına Feghouli'yi çekerek sağ kanatta Mariano'ya şans verse, Galatasaray sağ kanadı daha etkili kullanabilirdi. Tolga Ciğerci çok koşan, rakibin kontrataklarını faulle durduran bir oyuncu olmasının haricinde pek fazla vasıfları olan bir oyuncu değil. Galatasaray'ın gol aradığı maçlarda Donk ve Tolga ikilisi aynı anda sahada olmamalı. Çünkü rakibiniz Sivasspor, Kasımpaşa gibi savunma ağırlıklı oynayan takımlar olduğu zaman set oyunu oynayan, rakip savunmanın kilidini açabilecek daha efektif oyunculara ihtiyaç oluyor. Belhanda'nın eksikliği de bu karşılaşmada fazlasıyla kendisini gösterdi. Galatasaray, Belhanda'nın oynamadığı Trabzonspor, Sivasspor ve son olarak Kasımpaşa deplasmanlarından eli boş döndü. Belhanda'nın şapkasını önüne koyup düşünmesi ve kendisine çeki düzen vermesi gerekiyor. Fenerbahçe derbisinde olduğu gibi Antalyaspor maçında da gördüğü son derece gereksiz kartlarla takım arkadaşlarını yalnız bıraktı.
Galatasaray Rodrigues'in golüyle devre arasına önde girmeyi planlarken 45'de hakem Halis Özkahya, Kasımpaşa lehine penaltı verdi ve Diagne topu ağlara gönderdi. Penaltı pozisyonu tartışılır ancak şu da bir gerçek ki Serdar Aziz'in ceza sahasında toplara daha temkinli girmeyi bilmesi gerekiyor. Çünkü Serdar için bu durum ilk değil! 
İlk yarıdaki penaltı pozisyonu sonrasında sakatlanan Serdar Aziz, devre arasında yerini Eren Derdiyok'a bıraktı. İkinci yarıya 4-4-2 dizilişiyle başlayan Galatasaray'da ilk yarıda sahanın en iyisi olan Donk stoper pozisyonuna, Tolga ise Selçuk'un yanına geçti. Donk'un stopere çekilmesiyle orta sahada güç kaybeden sarı-kırmızılılar, tabiri caizse Kasımpaşa'nın ekmeğine yağ sürdü. Ayrıca Selçuk gerçeğini de gözardı etmemek lazım. Selçuk ilk yarıda iyi çalıştı ancak bu saatten sonra Selçuk'tan 90 dakikayı kaldırmasını beklememek lazım. Selçuk'un Galatasaray'a vereceği katkı en fazla 50-60 dakika olur.
İkinci yarıda takım olma kimliğinden oldukça uzakta olan Galatasaray, sabırlı oynamak yerine doldur boşalt toplarla rakip kalede gol aradı ve bu durum Kasımpaşalıların işini kolaylaştırdı. Sağ kanatta varlık gösteremeyen Feghouli yerini Sinan Gümüş'e, yorgun Selçuk İnan ise yerini Yasin Öztekin'e bıraktı. Galatasaraylı oyuncuların sadece golü düşünen ancak gol tehlikesi yaratmaktan da uzak ilkel oyunu, Kasımpaşa atakları olarak kendi kalelerine dönmeye başladı.
Kasımpaşa sekseninci dakikada duran top organizasyonuyla Koita'nın ayağından ikinci golü buldu. Kasımpaşalı oyuncular ceza sahası içerisinde toplamda 4 kez topa dokunarak ağlarla buluşturdular. Galatasaray savunması ise golü izlemekle yetindi. Kalan dakikalarda Gomis ile net bir fırsat yakalayan Galatasaray, topu savunmanın çizgiden çıkarması sonucu golü bulamadı ve deplasmanda yine kaybetti.
Galatasaray bu sezon Ndiaye'nin gidişi ve Fernando'nun uzun süreli sakatlığı sonucu orta sahada güç kaybetti. Elbette Fatih Terim'in yanlış kararları da mağlubiyette etkendi. Ancak orta sahadaki eksiklikler, tecrübeli teknik adamın elini kolunu bağladı. Serdar Aziz'in sakatlığı sonrasında Denayer'in yokluğu da hissedildi. Yedekte hazır stoper bulunmayışı, sahanın en iyisi Donk'un da orta sahadan stopere çekilmesine ve Galatasaray'ın orta sahada güç kaybetmesine sebebiyet verdi.
Galatasaray'ın bu orta saha oyuncuları ile şampiyon olması uzak ihtimal. Ancak Fernando ve Belhanda'nın takıma dönmesiyle Fatih Terim'in eli güçlenecek ve Galatasaray "Şampiyonluk yarışında ben de varım!" diyecektir. Ayrıca Terim'in Mariano'yu da tekrar kazanması gerekiyor. 

Çalışmak Çalışmak Çalışmak


1991 yılında Almanya'da dünyaya gelen Cenk Tosun'un futbolcu olmasını çok isteyen babası Şenol Tosun, henüz 3 yaşındaki Cenk'i SV Raunheim 07 takımının altyapısına yazdırıyor ve Cenk'in futbolculuk serüveni çok küçük yaşta başlıyor. Cenk 5 yaşına geldiğinde Almanya'nın köklü takımlarından Eintracht Frankfurt'un altyapısına geçiyor ve zamanla A takıma kadar yükseliyor. 2009 yılından itibaren as takımla birlikte antrenmanlara çıkmaya başlayan Cenk'in mevkisinde Gekas, Halil Altıntop, Ümit Korkmaz gibi tecrübeli isimler oynadığı için neredeyse hiç forma şansı bulamıyor. Takımın o dönem teknik direktörlüğünü yapan Michael Skibbe, Cenk'i sadece sezonun son maçının son 15 dakikasında oyuna alıyor. Ertesi sezon devre arasına kadar hiç forma şansı bulamayan Cenk, Türkiye'den kendisine yapılan transfer tekliflerini takımdan ayrılmak istemese de değerlendirmek durumunda kalıyor ve 2011 yılının ocak ayında 500.000 euro bedelle Gaziantepspor'un yolunu tutuyor. O dönem Galatasaray'la da adı anılan Cenk, Galatasaray'ın 5 milyon euro ücretle Bogdan Stancu'yu transfer etmesinin ardından Gaziantepspor'a imza atıyor. Çocukluğundan beri tuttuğu takım Beşiktaş olan Cenk, Galatasaray'a transferi gerçekleşmediği için çok da üzülmüyor. Ayrıca Gaziantepspor'u kendisini kanıtlamak ve gönül verdiği Beşiktaş'a gidebilmek için iyi bir fırsat olarak görüyor.


Milli takım kariyerine ise Almanya U-16 genç takımıyla başlıyor Cenk. 2009 yılında Almanya ve Türkiye U-19 takımları karşı karşıya gelirken, Türkiye maçı 2-1 kazanıyor. Almanya'nın tek golünü ise Cenk Tosun kaydediyor. Cenk'i Türk Milli Takımı'na kazandıran kişi ise dönemin teknik direktörü Guus Hiddink oluyor. Hiddink kendisini aradığında çok mutlu olan Cenk, ay-yıldızlı formayı giymeyi seve seve kabul ediyor.

Gaziantepspor formasını giydiği üç buçuk sezonda 122 maçta forma giyen Cenk 44 gol 23 asistlik performans sergiliyor. Gösterdiği müthiş performans ile 4 büyüklerin radarına giren Cenk, Gaziantepspor ile 2014 yazında sona erecek olan sözleşmesini uzatmıyor ve bedelsiz olarak hayallerinin takımı Beşiktaş'a transfer oluyor.
Cenk'in Beşiktaş'taki ilk sezonu istediği gibi gitmiyor. Sezon boyunca iyi performans gösteren Demba Ba'nın gölgesinde kalıyor ve teknik direktör Slaven Bilic tarafından fazla forma şansı bulamıyor. Cenk'in kariyerindeki dönüm noktası, sezon sonunda Slaven Bilic'in ayrılıp takımın başına Şenol Güneş'in getirilmesi oluyor. Demba Ba'nın takımdan ayrılıp Çin'in yolunu tutmasıyla önce Alman yıldız Mario Gomez'in arkasında forma bekleyen Cenk, Gomez'in ayrılığı sonrasında ise geçtiğimiz sezonda Aboubakar'ın yedeği oluyor. Ancak Cenk pes etmiyor. Çalışıyor, daha fazla çalışıyor. Tatillerde bile özel antrenör eşliğinde çalışmasına devam ediyor Cenk. Babası Şenol Tosun, kendisi büyük bir futbolcu olamadığı için oğlu Cenk'in büyük bir yıldız olmasını istiyor. Sürekli Cenk'e hatalarını ve eksiklerini söylüyor.

Cenk çalışmalarının meyvelerini nihayetinde toplamaya başlıyor. Sezon başında Aboubakar'ın yerine ilk on bir oyuncusu olarak transfer edilen Alvaro Negredo'yu, kulübede forma bekler hale getiriyor. Şenol Güneş'in de yardımıyla bitiricilik özelliğinin yanına kaleye sırtı dönük oynamayı bilen, topu ayağında tutabilen, dribbling yapabilen, kenarlardan top taşıyabilen oyuncu özelliklerini de ekliyor ve günümüzde çok değerli olan "komple forvet" rolüne bürünüyor. Şampiyonlar Ligi'nde attığı jeneriklik golleri de üzerine ekleyerek Premier Lig ekiplerinin radarına giren Cenk, 22 milyon euro bedelle Everton'un yolunu tutuyor.

Cenk Tosun ve Tarık Çamdal, Almanya U-19 takımında oynarken

Cenk Tosun, Almanya U-19 takımının formasını Tarık Çamdal ile birlikte giymişti. Tarık da tıpkı Cenk gibi gelecek vaadeden oyuncular arasında gösteriliyordu. İkisi de Süper Lig'in büyük takımlarına transfer oldular. Ancak bugün Cenk Premier Lig'in yolunu tutarken, Tarık ise Galatasaray'da istenmeyen adam durumunda. Tarık ile Cenk'in bugün bu kadar farklı noktalarda bulunmasını açıklayabilecek tek bir kelime var: çalışmak, çalışmak, çalışmak...