Aslan Trabzon'da Lider!

 

Haftanın sonucu en çok merak edilen karşılaşmasında Trabzonspor ile Galatasaray karşı karşıya geldi. Abdullah Avcı'nın gelişiyle birlikte ligde 6 maçtır mağlubiyet görmeyen ve kalesinde yalnızca 2 gol görmüş bordo-mavililer iç sahada Galatasaray'a karşı son mağlubiyetini 5 sene önce almıştı.

Avcı'nın gelişiyle birlikte takım savunmasıyla ön plana çıkan Trabzonspor, kalesinde az gol görmüş olmasına rağmen bu maçlarda üretkenlik anlamında sıkıntılar çekiyordu. Takımın hücumdaki en önemli silahlarından Ekuban'ın olmayışı Trabzonspor için büyük dezavantaj oluştururken bu durum Galatasaray'ın da elini güçlendiriyordu. Ekuban'ın yokluğunda Galatasaray savunmadaki temel planını Nwakaeme'yi durdurmak üzerine kurdu. Nwakaeme'nin ayağına top geldiğinde Galatasaray'dan 2 hatta 3 oyuncunun ona baskı yaptığını gördük.

Trabzonspor ve Galatasaray'ın ilk 11'leri
Maçtan önce Trabzonspor'un topu Galatasaray'a bırakıp kontrataklarla gol pozisyonları yaratması bekleniyordu. Öyle de oldu. İlk on beş dakikada topla oynama yüzdeleri ekrana yansıdığında Galatasaray'ın oranı yaklaşık %80 iken Trabzonspor %20 küsür oranla topun sahibiydi. Ancak bu dakikalarda yakaladıkları kontralarla önemli gol pozisyonlarına giren bordo-mavililerin kendine güveni yerine geldi ve ilk yarının son on beş dakikalık diliminde daha etkili olan, daha çok topla oynayan taraf oldular. Taylan ve Omar'ın erken gelen sarı kartları da rakibe hamle konusunda Galatasaray'da işleri zora soktu. Omar'ın sarı kart gördüğü faul pozisyonunun ardından gerçekleşen duran top organizasyonunda Vitor Hugo'nun yaptığı kafa vuruşunda top doksana giderken kaleci Okan'ın harika refleksle topu çıkartması belki de maçın kader anıydı. İşler Galatasaray adına fazla iyi gitmezken ilk yarının son anlarında Arda'nın ayağından gelen gol sarı-kırmızılıları soyunma odasına girerken rahatlattı. Kaliteli paslar ve yapılan doğru koşular Galatasaray'a golü getirdi.
İkinci yarıda günün etkisiz isimlerinden Feghouli'nin sakatlanmasıyla oyuna giren Ömer Bayram, orta sahaya dinamizm ve kalite getirdi. Önce Saracchi'yi attığı enfes pasla Trabzon savunmasının arkasına kaçıran Ömer, golle sonuçlanmayan bu pozisyondan dakikalar sonra Oğulcan Çağlayan'a aynı güzellikte bir pas daha attı. Burak Yılmaz'ı anımsatan bir koşuyla savunma arkasına sarkan Oğulcan, süratiyle Trabzonspor savunmasını arkasında bırakırken ayak içiyle yaptığı düzgün vuruşla Uğur Can'ı mağlup etti. Diagne'nin yokluğunda ilk kez esas mevkii olan santrfor pozisyonunda görev alan Oğulcan, beklentileri fazlasıyla karşıladı. Maçın başlarında Trabzon savunmasının kucağında kalan ve sıkı markajdan kurtulamayan Oğulcan'ın ilk yarının son anlarında gelen golde topuğuyla yaptığı harika dokunuş onun özgüvenini arttırdı ve ikinci yarıda daha istekli, ne yaptığını bilen bir Oğulcan vardı sahada. Diagne'nin yokluğu onun adına iyi bir şanstı. O da şansını iyi değerlendirdi. Diagne ve Falcao gibi isimler ceza sahası golcüsü. Bitiricilikleri tartışılmaz ancak bu oyuncuları golle buluşturmak için servis yapmalısınız. Sezonun genelinde ve dün akşam özelinde de öyle bir futbol oynamadı Galatasaray. Dün akşam santrfor pozisyonunda Oğulcan yerine Diagne oynasaydı Galatasaray istediğini elde edemeyebilirdi. Çünkü ilk golde yaptığı doğru koşu ve ardından yaptığı klas dokunuşla golün gelmesinde önemli pay sahibi olurken, ikinci golde ise yine hızını kullanarak adeta golü yoktan var etti.
Trabzonspor mağlubiyeti hak edecek kadar kötü futbol oynamasa da son vuruşlardaki kalite farkı Galatasaray'a 3 puanı getirdi. Kontratak futbolu oynuyorsanız girdiğiniz pozisyonları bu kadar cömertçe harcamamanız gerekiyor. Ancak görünen o ki, Trabzonspor bir müddet daha Sörloth'un yokluğunu hissedecek. 
Ryan Donk da stoper tandeminde Marcao'nun partneri olarak sahadaydı. Pas kalitesi bu tercihte birinci etken. Luyindama'nın tercih edilmeme sebebi belki devre arası olası bir ayrılık olabilir. Her ne kadar soğukkanlı, özgüveni yüksek ve lider karakterli bir oyuncu olsa da Donk Galatasaray'ın ideal stoperi olmamalı. Trabzonspor maçında gol yenilmediği için gözden kaçmış olabilir ancak birçok defa arkaya adam kaçırdı. O pozisyonlar golle sonuçlansa bugün çok başka şeyler yazılıp çizilirdi. Galatasaray gibi savunma hattını önde kuran bir takımın stoperlerinin atletik ve pozisyon alma becerisi yüksek profilde oyunculardan oluşması gerekiyor.
Galatasaray'ı sonuca götüren esas faktör pasların kalitesi oldu. Top ayağına gelen her futbolcu kafasını kaldırdığında 2 veya 3 farklı pas opsiyonu buldu. Sahada doğru diziliş gösteren, sorumluluk almaktan kaçmayan, topu isteyen ve boş alanlara doğru koşular yapan bir takım vardı. Özellikle ilk golün hazırlanışı itibariyle bunu gördük. Galatasaray kondisyon antrenörlerinin hakkını teslim etmek gerek.
Son olarak Fatih Terim'e değinmek istiyorum. Sezona kadro kalitesi anlamında rakiplerinin gerisinde giren, Muslera ve Falcao gibi önemli isimlerden yoksun kalan Galatasaray, bu hafta liderlik koltuğuna oturdu. İstediği transferler yapılmamasına ve sezona şampiyonluk için yetersiz kadro ile girilmesine rağmen hoca şapkadan tavşan çıkartmaya devam ediyor. Önce Taylan'ın 6 numaraya evrimi, jübile için geldi denilen Arda Turan'ın liderlik göstererek takımı kenetlemesi, yedek oyuncu olarak transfer edilen Oğulcan'ın santrfor yokluğunda takımı sırtlaması.. Galatasaray'ı bu kadroyla şampiyonluk yarışında tutmak teknik direktörlük başarısıdır.


0 yorum:

Galatasaray'da Sezonun Transferi

 


Galatasaray'da teknik direktör Fatih Terim, kariyerinde dördüncü kez Amerikalı performans uzmanı Scott Piri ile çalışacak. 2006 Dünya Kupası'nda üçüncü olan ev sahibi Almanya'da oyuncuların dinamizmi ve fizik kalitesinden etkilenen Fatih Terim, Panzerlerin başarısındaki gizli mimar Scott Piri'yi milli takımdaki teknik ekibine dahil etmişti. Euro 2008'e unutulmaz zaferler ve son dakika geri dönüşlerle damga vuran milli takımımız Avrupa üçüncüsü olmuştu.
2012'de Terim Galatasaray'a dönerken Piri'yi de beraberinde getirdi. O sezon nicel anlamda zengin bir kulübeye sahip olmayan sarı-kırmızılılar, kısıtlı kadrosunda sezon boyunca uzun süreli sakatlar vermemiş ve ideal on biri ile 40 maçlık Süper Lig maratonunun sonunda şampiyonluğa ulaşmıştı. 
Galatasaray 2011/12 ideal 11'i
4 yıl sonra gelen lig şampiyonluğunun ardından yeni sezon öncesi ilk resmi sınav, Süper Kupa'da ezeli rakip Fenerbahçe'ye karşı verildi. 2012 yılının Ağustos ayında Erzurum'da oynanan derbi maçta Engin Baytar'ın gördüğü kırmızı kart sonrası maçın son yarım saatlik bölümünü rakibinden bir kişi eksik oynayan Galatasaray maçı 3-2 kazanarak kupanın sahibi oldu. Önde baskı ve tempolu oyun sonucu hak ettiği galibiyeti alan sarı-kırmızılılar, sezon öncesi hazırlıkların verimli geçtiğini kanıtlıyor ve bir sonraki sezonun iyi geçeceğinin sinyallerini veriyordu. Nitekim öyle de oldu. 2012/13 sezonunda 3 kulvarda mücadele eden Galatasaray toplamda 46 resmi maça çıktı. Sarı-kırmızılılar Avrupa'da Nisan ayını görürken Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynama başarısı gösterdi. Yoğun maç trafiğinde geçen sezonun sonunda Fatih Terim'in öğrencileri Süper Lig'de üst üste 2. kez şampiyonluğunu ilan ediyordu.
2013/14 sezonunda Fatih Terim'in Galatasaray'dan flaş ayrılığı sonrası Piri'yle de yollar ayrıldı.
Galatasaray sonrası milli takımla mucizevi şekilde Euro 2016'ya katılma hakkı kazanan Fatih Terim, 2008 ruhunu tekrar yakalamak adına Fransa'ya giderken üçüncü defa Scott Piri'yi yanında götürüyordu. Ancak bu kez evdeki hesap çarşıya uymadı. Prim skandalıyla çalkalanan milli takım 3 maçta toplanan 3 puan sonrasında grup aşamasında Fransa'ya veda etti.
2019/20 sezonuna tıpkı 2011/12 sezonu gibi kısıtlı yedek kulübesiyle başlayan Galatasaray; Falcao, Lemina, Andone, Luyindama, Marcao ve Muslera gibi kaliteli ayakların yaşadıkları uzun süreli sakatlıklar sebebiyle oluşan boşlukları dolduramadı ve sezonu hayal kırıklıklarıyla tamamladı. Yaşanan hayal kırıklıklarında maçların son bölümlerinde yenilen gollerle kaybedilen puanların da şüphesiz etkisi vardı. Tempoyu doksan dakikaya yayamayan ve sürekli sakatlıkların yaşandığı Galatasaray'da oklar İtalyan kondisyoner Alberto Bartali'yi gösteriyor. Sezon başından bu yana fizik kalitesi olarak hem Avrupa'da hem de Süper Lig'de (pandemi öncesi birkaç maç hariç) vasatı aşamayan sarı-kırmızılılarda liglere verilen aranın ardından Türkiye'ye dönemeyen İtalyan kondisyoner Bartali sınıfta kaldı. 
Galatasaray'da son 3 sezonda gelen 2 şampiyonlukta bile takım taraftara "Fatih Terim'in Galatasaray'ı" izlenimini vermiyordu. Alışılagelmiş yüksek tempolu ve ön alanda yaptığı baskıyla rakibi bunaltan bir Galatasaray çok fazla göremedik. Avrupa'da 2 sezondur yaşanılan hezimetler de zaten bunun göstergesi. Oyuncu transferinde eli kolu bağlı olan Galatasaray'da teknik ekibe yapılan Scott Piri hamlesi takıma ilaç olacaktır. Piri'nin gelişiyle birlikte mevcut oyuncuların performansını en üst seviyeye çekeceğini ve kas sakatlıklarının daha az yaşanacağını düşünüyorum.

0 yorum:

Oyuncu İncelemesi: Max Gradel

 Sivasspor Max Gradel'i renklerine bağladı.


İsim: Max-Alain Gradel 
Doğum Tarihi: 30 Kasım 1987 
Yaş: 32 
Uyruk: Fildişi Sahilleri (75 kez milli/12 gol) 
Mevki: Sol kanat 
Yan Mevki: Sağ kanat - Santrafor 
Boy: 1,75 
Kilo: 70 
Kullandığı Ayak: Her ikisi 
Tercih Edilen Forma Numarası: 15 

0 yorum:

Barça Paramparça

 Barcelona'dan tarihi hezimet


Barcelona 1946 yılında Sevilla karşısında aldığı 8-0'lık yenilgiden bu yana ilk kez dün gece Alman devi Bayern karşısında kalesinde 8 gol birden gördü. LaLiga'da Real Madrid'e kaptırılan şampiyonluk sonrası Messi'nin "Kötü oynamaya devam edersek Şampiyonlar Ligi'nden de eleniriz." sözleri ve Napoli karşısında özellikle maçın son bölümlerinde zorlanmaları, aslında dün gecenin fragmanı gibiydi.
Bayern Münih maç öncesi kağıt üzerinde favoriydi ancak kimse büyük hezimeti beklemiyordu. Tarihi fark bence Barcelona adına zor bir durum olsa da hayırlı oldu. Çünkü Barcelona senelerdir transferlerden tutun hoca tercihlerine kadar baştan aşağı yanlış yönetiliyor. 1 veya 2 farklı golle Barcelona turu vermiş olsaydı bazı yanlışların üstü örtülecek ve görmezden gelinmeye devam edilecekti. 
Mağlubiyetin ardından beklenildiği gibi Quique Setien'in görevine son verildi. Barcelona'da önümüzdeki günlerde yaprak dökümü yine devam edecek gibi görünüyor. Radikal değişiklikler olacaktır elbette ancak değişimin en tepeden yani Barcelona yönetiminden başlaması gerekiyor. Görev süresi 1 yıl sonra sona erecek olan başkan Josep Bartomeu erken seçim kararı alabilir.
Katalanlarda Bartomeu göreve geldiğinden bu yana hoca tercihleri ve oyuncu transferleri Messi'nin isteklerine göre yapılıyordu. Kulüp adeta Arjantinli yıldızın deneme tahtası haline gelmişti. Profesyonellikten uzak bu yönetim tarzının bedelini dün gece ağır ödediler.
Lionel Messi kırılması zor rekorlar elde etmiş, sayısız başarılar, kupalar kazanarak şimdiden kulüp tarihinin en büyük efsanesi olmuş isim. Ancak ne olursa olsun hiçbir oyuncu kulüpten büyük değildir. Messi'den önce de Barcelona vardı, ondan sonra da olacaktır. 2006 sonrası Barcelona eşsiz bir sistem takımıydı, Messi'yse çarkın en önemli dişlisi. Messi tek başına efsane olmadı. Arkasındaki Xavi, Iniesta, Busquets, Dani Alves gibi önemli isimler sayesinde Messi oldu. Ancak Bartomeu yönetimi bütün planlarını yalnızca Messi'yi takımda tutmak ve onu mutlu etmek üzerine yaptı. Bugün gelinen noktada ne Messi mutlu, ne de Barcelona taraftarı. Messi Barcelona'yla özdeşleşmiş bir isim ve futbolseverler olarak onun zamanı geldiğinde futbola Barcelona forması altında veda edeceğini düşünüyorduk. Fakat son zamanlarda basında çıkan Messi'nin ayrılabileceği haberleri dünkü maçta alınan ağır yenilgiyle beraber kafalarda soru işaretleri oluşturdu. Pandemi döneminde kulüplerin gelirleri azalmışken son dönemlerde ekonomik açıdan da çok fazla iyi durumda olmayan Katalan kulübünde maaş yükünün fazlalığı da yönetimi düşündürüyor. Yıldız oyuncuya karşı İnter ve Manchester City gibi takımların ilgisi olduğunu düşündüğümüzde Messi'nin başka bir takıma transferi artık sürpriz olmayacaktır. 
Yapılan transfer yanlışlarına da değinmek lazım. Son 3 sezonda yalnızca Antoine Griezmann, Ousmane Dembele, Frenkie de Jong ve Philippe Coutinho için ödenen bonservis bedeli toplamda 478 milyon Euro. Bu kadar büyük paralar harcanarak transfer edilen oyuncular peki dün akşam neredeydi? Griezmann ve Dembele yedek kulübesindeydi, Coutinho ise Bayern kulübesindeydi. Bitime 15 dakika kala oyuna giren Brezilyalı Coutinho, 1 asist 2 gol katkısıyla kiralık olarak geldiği Barcelona'yı paramparça etti. 478 milyon Euro'dan Barcelona adına sahada olan tek isim Frenkie de Jong'du. O da performansıyla büyük hayal kırıklığı yarattı. Bayern Münih'te ise gecenin kahramanları bekler Alphonso Davies ve Joshua Kimmich ile birlikte Thomas Müller'di. Alphonso Davies 1,5 yıl önce MLS'den 10 milyon Euro'ya transfer edilirken 2015 yazında takıma katılan Joshua Kimmich için ödenen bonservis bedeli 8,5 milyon Euro'ydu. Thomas Müller zaten altyapıdan yetişen bir isim.
Nelson Semedo, Clement Lenglet, Sergi Roberto, Frenkie de Jong, Ousmane Dembele gibi isimler Barcelona kalitesine hiçbir zaman çıkamadılar. Antoine Griezmann Atletico Madrid'de çok iyi işler yaptı, kalitesini kanıtladı ancak Barcelona'nın ihtiyacı olan oyuncu profili Griezmann değildi. Alba, Pique, Busquets, Rakitic, Vidal, Suarez gibi isimler kaliteli ayaklara sahip olsalar da artık yaşları itibariyle fiziksel anlamda düşüşe geçtiler. 
Pep Guardiola Barcelona'yı çalıştırdığı dönemde temellerini Cruyff'un attığı ve modern futbolda kendisiyle özdeşleşen tiki-taka'dan nefret ettiğini birçok kez dile getirmişti. Çünkü onun rüya takımı olan ve dünyada alınmadık kupa bırakmayan Barcelona'sında başarının temel taşı, oyunu rakip yarı sahaya yıkmak ve yüksek pres gücüyle rakibi bunaltmak esaslarına dayanıyordu. Buradan bir sonuç çıkıyor: Oyuncu yalnızca ayakları iyi olduğu için Barcelona'da oynamamalı. Bugün Barcelona kadrosu bireysel anlamda yetenekli oyunculardan oluşsa da yüksek tempo yapan takımlara karşı başarılı olması çok zor görünüyor.
Barcelona dün gece maçın başından itibaren mağlubiyeti kabullenmişlik vardı. Zaten ilk yarım saatlik bölümde yenen 4 gol de bunu kanıtlıyor. Sahada mağlubiyete isyan eden bir tane oyuncu yoktu. İlk yarıda Bayern'in 12 faulüne karşılık Barcelonalı oyuncular yalnızca 3 kez faul yaptılar. Messi ve takım arkadaşları sorumluluk almaktan son derece uzaktı. Bu durum Barcelona'daki sorunların yalnızca saha içinde olmadığını gösteriyordu. Yaşanan ağır travmanın ardından Barcelona'da taşlar yerinden oynayacak mı, bekleyip göreceğiz.

0 yorum:

Oyuncu İncelemesi: Mauricio Lemos

 

İsim: Paolo Mauricio Lemos Merladett 
Doğum Tarihi: 28 Aralık 1995 
Yaş: 24 
Uyruk: Uruguay (2 kez milli) 
Mevki: Stoper 
Yan Mevki: Önlibero 
Boy: 1,87 
Kilo: 85 
Kullandığı Ayak: Sağ 

Mauricio Lemos 2014 yılı Ocak ayında altyapısından yetiştiği Uruguay takımı Defensor Sporting takımı ile ilk kez profesyonel sözleşme imzaladı. Bir buçuk sezon boyunca ülkesinde top koşturan Lemos 2015/16 sezonu yaz transfer döneminde Rusya'nın Rubin Kazan takımına transfer oldu. Bir sezonluk Rusya macerasının ardından İspanya'nın yolunu tuttu ve Las Palmas takımına 2 milyon Euro karşılığında transfer oldu. Las Palmas formasıyla gösterdiği iyi performansla birlikte büyük takımların dikkatini çekmeye başladı. 2017 yılında Barcelona'dan transfer teklifi aldığını ancak süre alıp kendisini geliştirebileceği bir kulübe transfer olmak istediği için bu teklifi reddettiğini açıkladı.
2017/18 sezonunun ikinci yarısını ara transferde kiralık olarak transfer olduğu Sassuolo'da geçirirken aynı sezonun sonunda takımı Las Palmas La Liga'dan küme düştü. 2018/19 sezonunda da kiralık olarak Sassuolo ile devam eden Lemos, çizmede kaldığı 1,5 sezon boyunca yalnızca 11 maçta süre alabildi. Geçtiğimiz sezon takımı Las Palmas'a geri dönen Uruguaylı oyuncu LaLiga 2'de 42 maçın 26'sında forma giydi. 
1,87 boyundaki oyuncu kafa toplarında etkili. Bacaklarının uzun olmasını top kapma konusunda kendisine avantaj sağlıyor. Toplara kayarak müdahale etmeyi seviyor. Sıklıkla sağ ayağını kullanan oyuncu isabetli kısa paslar atsa da uzun oynadığında aynı başarıyı gösteremiyor. Zaman zaman sinirlerine hakim olamayıp hakemle ve rakip oyuncularla gereksiz münakaşaya giriyor. Özgüveni fazlasıyla yüksek bir oyuncu. Bu özelliği, oynadığı mevki de göz önünde bulundurulduğunda sıkıntılara yol açabilir. Misal kale önünde rakip hücum oyuncusunu çalımlamaya çalışıyor.
Duran top kullanmayı seviyor. Las Palmas formasıyla frikiklerde sık sık topun başına geçiyordu.
Akan oyunda kaleye çok uzak mesafelerden pas vereceği arkadaşını aramak yerine rakip kaleye anlamsız şutlar çıkardığı oluyor. Büyük takımların top hakimiyeti ve pasa dayalı futbol tarzıyla oynadığı düşünüldüğünde bu özelliği Fenerbahçe adına bir dezavantaj.
Mauricio Lemos uzun boyu, kafa toplarındaki etkinliği, tatlı sert müdahaleleri, yüksek özgüveni ve duran toplardaki ustalığı sebebiyle Galatasaray'ın eski stoperi Maicon'u anımsatıyor. Maicon'dan en önemli farkıysa Lemos, daha atletik bir oyuncu.
Bundan 3-4 yıl öncesine kadar Mauricio Lemos'un büyük potansiyel olduğundan bahsediliyordu. Ancak Sassuolo seçimi onun için büyük bir hata oldu ve istediği süreleri alamadığı için futbolu geriye gitti. Sonrasında da Las Palmas ligden düştüğü için LaLiga 2'de forma giyerek seviye düşürdü. Son 3 yılda çok az forma giymiş olması onun adına soru işareti.
Uruguay'da önemli savunma oyuncularının yetiştiğini biliyoruz. Dünyanın en iyi savunma yapan takımlarından Atletico Madrid'de Godin takımdan ayrılmadan önce Diego Simeone'nin stoper tandemini Uruguaylı Godin-Gimenez ikilisi oluşturuyordu. Lemos yaşı itibariyle halen gelişim gösterebilecek bir oyuncu. Bonservisi uygun olması durumunda Fenerbahçe için düşünülebilir. Ancak Fenerbahçe'nin stoper planını yalnızca Mauricio Lemos üzerinden yapması hata olur. Çünkü gerçekleşmesi halinde bu transfer "Ya tutarsa" transferi olacaktır. 


Mauricio Lemos Football Manager Profili
Mauricio Lemo FM 20

0 yorum:

Balotelli Doğru Tercih mi?


Mario Balotelli bugün 30. yaş gününü kutluyor. Tıpkı Batuhan Karadeniz gibi futbolseverlerin hayatına çok genç yaşlarda girdi. Henüz 18 yaşında İnter formasını giyerek dikkatleri üzerine çekmeye başladı ve futbol otoritelerince "geleceğin yıldızı" olarak nitelendirilmeye başlandı. Kimilerine göre Adriano'nun tek yönlü gidiş biletiydi bu adam. Geriye dönüp kariyerine baktığımızda İnter, Manchester City, Milan, Liverpool gibi her futbolcunun hayalini kurduğu büyük takımlarda oynama şansı elde etti. Ancak oynadığı takımlarda performansından ziyade sürekli saha dışı haylazlıklarıyla gündeme geldi. Karıştığı olaylar ve disiplin sorunları nedeniyle her geçen gün piyasa değeri daha da düşen İtalyan yıldızın son zamanlarda adı Türk takımlarıyla çokça anılmaya başladı. Mart ayında Kevin Prince Boateng'in kendisine yaptığı "Come to Beşiktaş" çağrısına "Kardeşim Beşiktaş beni istemiyor." şeklinde yanıt vermişti. Beşiktaş taraftarlarının sosyal medyadan yaptığı Beşiktaş'a gel çağrılarına da zaman zaman olumlu yanıtlar veren Mario Balotelli'nin de Beşiktaş'ta oynamak istediğini düşünüyorum. 

Burak Yılmaz'ın ayrılığıyla siyah-beyazlılar hücumdaki en önemli oyuncusunu kaybetti. Bu ayrılığın ardından en az Burak kadar kaliteli bir santrafor arayışında olan Beşiktaş'ta Mario Balotelli de adaylar arasında. Balotelli'nin kalitesi tartışılmaz. Ancak bu transfer büyük risk taşıyor. Çünkü Balotelli ciddi anlamda psikolojik problemleri olan bir oyuncu. Önemli maçlar öncesinde eğlence mekanlarında saatlerce eğlenmesi, İnter'de oynarken Milan formasıyla röportaj vermesi, evinin banyosunda havai fişek patlatması ve daha bunun gibi birçok örnek var. 

Jose Mourinho İnter'i çalıştırdığı dönemlerde genç Mario Balotelli ile yaşadığı bir olayı anlatıyor: "Şampiyonlar Ligi maçı için Kazan'a gitmiştik. Golcülerimin hepsi sakattı. Milito yoktu, Eto'o yoktu ve başım dertteydi. Sadece genç Mario Balotelli vardı. Maçın 44. dakikasında sarı kart gördü ve ilk devre sona erdi. Devre arası 15 dakikanın tamamını Balotelli'ye ikinci sarı kartı görmemesi adına konuşmakla geçirdim. Sadece Mario ile konuştum. Mario seni değiştiremem, yedekte forvetim yok. Ne olur kart görme. Birisi seni provake ederse, reaksiyon gösterme. Hakem hata yaparsa tepkisiz kal. Kimseye dokunma. İkinci yarı başladı. Dakika 46 ve Mario kırmızı kart!"

Mourinho Balotelli'yi yetenekli ancak yönetmesi çok zor bir oyuncu olarak tanımlıyor ve ekliyor. "Ben başaramadım."

Sergen Yalçın'ın da Balotelli transferini istediği ve "Ben onu adam ederim." dediği yazılıp çizilirken hocanın Ozan'ı kazandığı gibi Balotelli'yi de kazanabileceği yorumları yapılıyor. Ancak Ozan'ın durumu farklıydı. Ozan yeterince kendine bakmayıp antrenmanlarda iyi çalışmadığı için fiziksel anlamda gerilemiş ve futbolu dibe vurmuştu. Balotelli ise saha içinden ziyade saha dışında problemleri olan bir oyuncu. Beşiktaş'a gelip çift haneli gol sayılarına ulaşabilir. Nitekim bunu daha önce Nice formasıyla Fransa Ligue 1'de yaptı da. Nice takımındaki ilk iki sezonunda toplamda 51 maça çıkan Mario, 33 gol kaydetmişti. Ancak üçüncü sezonunda sadece 10 maçta forma giyerken gol atma başarısı gösterememiş, teknik direktör Patrick Vieira ile de arası açıldığı söylenen Balotelli'yle Ocak ayında yollar ayrılmıştı. Nice başkanı Jean-Pierre Rivere "Bize yaşattığı harika iki yılı unutmadım ancak bizde kalması mümkün değil." sözleriyle İtalyan santrafora veda ediyordu. Ara transfer döneminde yarım sezonluğuna anlaştığı Marsilya ile Fransa'da futbol yaşamını sürdürmeye devam ederken bu forma altında 15 maça çıkıp 8 gol kaydetti. Ancak futbol anlamında iyi geçen yarım sezona rağmen Marsilya da sezon sonunda Mario'ya veda ediyordu. Geçtiğimiz sezon ülkesine geri dönen Balotelli, Brescia takımıyla anlaşmış ve 19 maçta forma giyerken yalnızca 5 gol kaydetmişti. Brescia sezonu 19. sırada tamamlayarak Serie A'ya veda etti. Brescia'da sezonun başlarında antrenmanda takım arkadaşları ve teknik direktör Fabio Grosso ile kavga eden Mario, Grosso tarafından antrenmandan kovulmuştu. Pandemi sonrası antrenmanlara çıkmayan İtalyan oyuncu, liglerin tekrar başlamasının ardından oynanan 12 maçta da hiç süre alamadı. Başkan Massimo Cellino ile de sorunlar yaşayan Balotelli, Brescia'dan da böylelikle ayrılmış oldu.

Kulüplerimiz ekonomik anlamda bu kadar zor durumdayken, kur farkı almış başını gidiyorken artık etikete göre futbolcu alınmaması gerekiyor. Bonservisi elinde oyuncu transfer etmek istiyorsun, bonservise para ödemedim diye sevinip bu kez tonla imza parası ödüyorsun. Bana göre Balotelli gibi bir oyuncu için bu riski almaya değmez. Ancak illa risk alınacaksa da uzun süreli kontrat yapmaktan uzak durulmalı. Maaşına da Brescia'da kazandığı yıllık 1,5 milyon Euro ücretten fazlası verilmemeli. Atiba gibi kulübün simgesi olmuş ve ilerleyen yaşına rağmen sahada takımı için savaşan bir oyuncudan her yıl maaşından fedakarlık yapması istenirken soru işaretleriyle birlikte gelen sözde yıldızlara paralar saçmak bana çok mantıklı gelmiyor.

0 yorum:

Oyuncu İncelemesi: Omar Elabdellaoui

 

İsim: Omar Elabdellaoui 
Doğum Tarihi: 05 Aralık 1991 
Yaş: 28 
Uyruk: Norveç (44 kez milli) 
Mevki: Sağ bek 
Boy: 1,79 
Kilo: 73 
Kullandığı Ayak: Sağ 
Forma Numarası Tercihi: 14

0 yorum:

Fenerbahçe Sil Baştan

 Fenerbahçe bir günde 4 transfer birden açıklayarak transfer sezonuna hızlı bir giriş yaptı. Sarı-lacivertli takım son yıllarda olduğu gibi bu yıl da transfer piyasasında aktif olacağının sinyallerini vermiş oldu. Özellikle Ali Koç başkanlığından itibaren iki sezona da farklı teknik direktörler ve yapılan çok sayıda transferler ile başlayan Fenerbahçe için bu sezon da benzer senaryoya tanık olacağız. Fakat bu kez ince bir fark var. Damien Comolli farkı. Başarısız geçen iki sezonda transfer yetkisi Comolli'deydi. Comolli'nin yapmış olduğu transferler sınıfta kaldı. Bu kez yapılacak transferlerde yetkili isim Emre Belözoğlu. Emre bu pozisyon için en doğru kişi midir belki tartışılır. Ancak senelerdir bu ligde top koşturan Emre'nin, ligin dinamiklerini ve yerli futbolcu profillerini Comolli'den daha yakından tanıdığı kesin. Zaten şu ana kadarki transferler de bunu doğruluyor.

Ali Koç'un göreve geldiğinden bu yana yaşanan başarısızlıkların en önemli sebebini ben taraftardan ve yakın çevresinden çok fazla etkilenmesine bağlıyorum. Aziz Yıldırım'ın taraftarın isteklerine ve beklentilerine tamamen kulaklarını tıkayıp benim bildiğim en doğru mantığıyla yönetimi ne kadar yanlışsa, Ali Koç'un da tam tersine taraftarın isteği doğrultusunda takımı şekillendirip geleceğe yön vermesi de o kadar yanlıştı. Ali Koç göreve ilk geldiği zaman bana göre en azından bir sezon daha takımı Aykut Kocaman'a emanet etmek istiyordu. Hatta Kocaman'ın takımla ilgili hazırlayıp Comolli'ye sunduğu rapordan Comolli'nin çok etkilendiği ve Kocaman'la yola devam edilebileceği şeklinde haberler yazılıp çiziliyordu. Aslında o sezon Fenerbahçe ligin en çok gol atıp en uzun galibiyet serisi yakalayan takımı olmuş, ligi şampiyon Galatasaray'ın 3 puan gerisinde ikinci sırada tamamlamıştı. Belki de Galatasaray sezon ortası Fatih Terim'le anlaşmasa, mutlu sona ulaşan takım Fenerbahçe olacaktı. Ancak taraftar şampiyonluk istiyor ve Aykut Kocaman'ı başarısız buluyordu. Açıkçası ben Ali Koç'un tamamen taraftar baskısı sebebiyle Kocaman ile yolları ayırıp takımı Cocu'ya emanet ettiğini düşünüyorum. Sonrası malum.. Yeni bir yönetim, yeni sportif direktör, yeni hoca ve yeni transferler ile radikal değişikliklere giden Fenerbahçe büyük bir kumar oynayarak sezona başladı ancak büyük umutlarla başlayan sezon hayal kırıklıklarıyla devam ediyordu. Cocu ile yollar ayrılmış ve Fenerbahçe sezonun devre arasına küme düşme hattında girmişti. Ali Koç yine taraftarın yoğun ısrarı üzerine sezon ortasında kendi istemese de Ersun Yanal'ı takımın başına getirdi. Yanal ile sezonu orta sıralarda tamamlayan sarı-lacivertlilerin yeni sezonda da hocadan beklentisi büyüktü ancak sezon iyi başlasa da zamanla düşüşe geçen takım son şampiyonluğun yaşandığı 2014 ruhunu yine yakalayamadı. 

2013-2014 sezonundan bu yana her sezona farklı bir teknik adamla giren Fenerbahçe, geleneği bozmayarak yeni sezonda da takımı farklı bir isim olan Erol Bulut'a emanet ediyor. Aylar öncesinde Hırvat teknik adam Nenad Bjelica ile görüşüldüğü ancak şartlarda anlaşılamadığı şeklinde haberler basına yansımıştı. Eğer Bjelica ile anlaşılsaydı, Fenerbahçe Cocu'da olduğu gibi büyük bir kumar oynamış olacaktı. Çünkü Süper Lig'de en son şampiyon olan yabancı hoca 2006-2007'de Zico'ydu. Fenerbahçe'nin 6 yıldır şampiyonluktan uzak olmasını göz önünde bulundurursak artık kulübün kaderinin Rus ruleti oynanarak değil daha sağlam adımlarla şekillendirmesi gerekiyor. Bence Erol hoca mevcut şartlarda bu iş için en doğru isim. Yeni Malatya ve Alanyaspor'da az zamanda önemli işlere imza atarak dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Daha önce sarı-lacivertli formayı giymiş ve kupalar kazanmış. Doğru yönetim anlayışı ve istikrar altında teknik direktör olarak döndüğü kulübünde tekrar şampiyonluklar yaşayabilecek potansiyele sahip. Ancak başkan Ali Koç'un başarıda ve başarısızlıkta Erol Bulut'a daima sahip çıkması gerekiyor. Önümüzdeki sezon şampiyonluk gelmezse bile en azından bir sezon daha hoca ile yola devam edilmeli. Çünkü geriye dönüp baktığımızda Fenerbahçe'nin teknik adam ve kadro konusunda istikrardan çok uzak olduğunu görüyoruz. Oysaki başarıya giden yol istikrarlı olmaktan geçiyor.

Yeni transferlere gelecek olursak, Fenerbahçe'de 2013/14 sezonunda gelen şampiyonluğun gizli kahramanları bekler Gökhan Gönül ve Caner Erkin idi. Bu ikilinin gidişiyle beraber sarı-lacivertlilerin kanatları kırıldı tabiri caizse. Zaten Gökhan ve Caner gittikleri Beşiktaş'ta da şampiyon oldular. Şimdiyse yıllar sonra bu ikili yuvalarına dönüyor. Takıma uyumları kolay olacaktır bu bir avantaj. Tek dezavantaj, takıma daha yaşlı dönüyorlar. Özellikle Gökhan. Gökhan takım için her şeyini verecektir bundan hiç şüphe yok. Ancak yine de sağ beke bir alternatif düşünülebilir. Novak ise Trabzonspor'a bu sene özellikle hücumda harika katkı yaptı. Son yıllarda gördüğüm en iyi yabancı bek performansıydı. Caner ve Novak'ın hücuma yapacağı katkıları hesaba katarsak Fenerbahçe'nin sol kanadının iyi işleyeceğini düşünebiliriz.

Mert Hakan Yandaş transferi orta sahaya dinamizm katacaktır. Uzaktan etkili şutları olan bir isim. Skorer orta saha oyuncusu her zaman için takım adına avantajdır. Mert Hakan'da Sivasspor'da olduğu gibi beklenmeyen anlarda sahneye çıkarak taraftarın sevgisini fazlasıyla kazanabilir. Bu transferdeki tek soru işaretiyse Mert Hakan'ın bu performansı bir sezonda göstermiş olması ve bunu Sivasspor forması altında gerçekleştirmesi. Sarı-lacivetli formayla büyük takım baskısını kaldırabilecek mi ve geçtiğimiz sezonda gösterdiği performansı önümüzdeki sezonlara da yayabilecek mi, bunları zaman gösterecek. 

Şu ana kadar yapılan transferler, oyuncuların kalitesi ve bonservis bedeli ödenmemesi göz önünde bulundurulduğunda başarılı. Ancak geçtiğimiz sezonlarda yaşanılan stoper sıkıntısı sebebiyle stopere en az iki kaliteli transfer yapılmalı. Geçen sezon stoper eksikliğinden dolayı birçok maçta stoper pozisyonunda oynamak zorunda kalan Jailson, yaptığı hatalar ve yaptırdığı penaltılar sebebiyle birçok kez puan kaybı yaşanmasına sebebiyet vermiş ve yaşanan puan kayıpları sonucu sarı-lacivertliler zirve yarışından uzaklaşmıştı. 

Mevlüt Erdinç'in beklentileri karşılayamadığı düşünülürse Muriqi'in ayrılması durumuna göre bir veya iki santrafor transfer edilebilir. Sağ kanatta Dirar ile yolların ayrılacağı görüşündeyim. Deniz Türüç'ün de Kayserispor'daki performansından uzak olması sebebiyle sağ kanata da yeni bir transfer gelebilir.

0 yorum:

Başakşehir Türk Futbolunun Özeti Gibiydi


Avrupa kupalarındaki tek temsilcimiz Başakşehir, Kopenhag karşısında aldığı ağır mağlubiyetle UEFA Avrupa Ligi'nde çeyrek final oynama şansını kaybetti. Halbuki spor medyamız 1-0 biten ilk maçın ardından tura çantada keklik gözüyle bakıyorlardı ve sanki Başakşehir çeyrek finale yükselmiş, İngiliz devi Manchester United'ın rakibi olmuştu. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Danimarka temsilcisi karşısında rövanşta alınan 3-0'lık mağlubiyet, aslında Türk futbolunun geldiği noktayı bir kez daha gözler önüne seriyordu. Türkiye Ligi şampiyonu Danimarka Ligi ikincisine karşı adeta ezilmişti.

Bugün sosyal medyada Vole hesabının paylaştığı bu görsele denk geldim. Süper Lig şampiyonu Başakşehir'in kazanmış olduğu gelir, Avrupa'nın önde gelen liglerinde şampiyonların kazandığı gelirlerle kıyas ediliyordu. Bu tarz kıyaslamaları yanlış buluyorum. Kabullenmemiz gereken bir gerçek var ki, ekonomik olarak makas bu kadar açılmışken bizim futbolda kendimizi kıyaslamamız gereken ülkeler İngiltere, İspanya, İtalya, Almanya ve Fransa değil. Hatta Hollanda ve Portekiz'i bile bu listeye ekleyebiliriz. Ekonomik olarak takımlarımızın eli kolu bağlıyken Avupa'da başarılı olmak için geriye iki şart kalıyor: oyuncu üretimi ve kadro istikrarı.

Maça dönecek olursak ev sahibi Kopenhag ilk on birinin yaş ortalaması 26,3 iken Okan Buruk'un sahaya sürdüğü ilk on birin yaş ortalaması 32 idi. Başakşehir'de İrfan Can ve Crivelli dışında 30 yaşın altında oyuncu yoktu. Doksan dakika sona erdiğinde Kopenhag'ın genç ve dinamik ayakları Başakşehir'in tecrübeli ancak ağır isimlerine karşı üstünlük kurmuştu. Ligimizin en az gol yiyen takımı, 1-0 gibi önemli avantajla sahaya çıkarken bu avantajı henüz 4. dakikada kaybetti. Doksan dakika sonunda tabelaya yansıyan skorsa aslında Türk futbolunun geldiği noktayı özetliyordu.

Ülke futbolumuzun hem performans hem de ekonomik anlamda dibe vurmasını en başta yanlış transfer politikalarına bağlamak lazım. Transfer yanlışlarının başında da yıldız oyuncuların geçmişine yapılan yatırımlar geliyor. Demba Ba'larla, Clichy'lerle, Robinho'larla belki Süper Lig'de başarılı olabilirsiniz ancak bu kadar yaşlı ve kariyerlerinin parlak dönemlerini geride bırakmış oyuncu gruplarıyla Avrupa'da başarılı olmanız mümkün değil. Mesela Skrtel... Geçtiğimiz sezon sonunda Fenerbahçe ile yollarını ayıran Slovak futbolcu çizmenin yolunu tutmuş ve sezonun flaş takımlarından Atalanta ile 1 yıllık sözleşme imzalamıştı. Yalnızca 20 gün sonra henüz Atalanta formasıyla maça bile çıkamadan sözleşmesi feshedildi. Fesih gerekçesi olarak Skrtel'in "fiziksel yetersizliği" gösterildi. Sonrası malum, kürkçü dükkanına geri dönen Skrtel bu kez başka bir İstanbul takımı olan Başakşehir'e imzayı atıyordu.
Kopenhag'da ise bir hafta kadar önce sözleşmesi sona eren eski Trabzonsporlu forvet Dame N'doye kulübün yeni sözleşme teklifini reddetmiş ve 35 yaşındaki futbolcu ile yollar ayrılmıştı. N'doye'un ayrılışının ardından ilk on birde şans bulan 21 yaşındaki genç forvet Jonas Wind harika performans göstererek 2 gol kaydetti.

Modern futbolda başarının yolu artık teknikten ve yavaş oyundan daha ziyade yüksek tempodan geçiyor. Takımlar hücumu ve savunmayı takım halinde yapabildikleri ölçüde başarılı oluyorlar. Hız, çabukluk, güç ve dayanıklılık gibi fiziksel özellikleri yüksek oyunculardan kurulu takımların daha başarılı olduklarını görüyoruz. Bu özellikleri yukarı çekmek içinse takımların yaş ortalamalarını aşağılara indirmek gerekiyor. Başarısızlığın diğer bir nedeniyse, ülkemizde fiziksel antrenmanlara teknik ve taktiksel antrenmanlar kadar önem verilmiyor. Bunun yansımalarını Avrupa için ön eleme oynayan takımlarımızın yaşadıkları hezimetlere bakarak görebiliyoruz. Altyapılarda gelecek vadeden oyuncular fiziksel anlamda kendilerini geliştiremedikleri için as takımda süre alamıyorlar ve birçok yıldız adayı parlamadan sönüyor.

Süper Lig'de yabancı sınırlamasına ben de karşıyım. Daha önce defalarca denenmiş ve sonuç alınamamışken tekrar diretmenin anlamı yok. Maaşını ödediğin futbolcuyu oynatamamak kadar saçma bir durum olamaz. Ancak şu da bir gerçek ülkemizdeki birçok kulübün yabancı transferleri tam anlamıyla fiyasko. Mesela Galatasaray'ın Babel ve Falcao transferleri. Bunun gibi örnekler hemen her takımda mevcut maalesef. Gerçek şu ki, Katar ve Arabistan'dan önceki son durağız. İlla bir sınırlandırma gelecekse yabancı oyuncu transferlerinde, yaş ve maaş sınırlaması gelebilir. Örneğin istediğin kadar yabancı al ama 30 yaş üzeri yalnızca 1 tane alabilirsin. Maaşı da takım ortalamasından maksimum %20'daha fazla olabilir, gibi.
Yerli konusuna gelince... TFF 1. Lig, yerli ve yetenekli genç oyuncu hazinesi gibi. Orada oynayan yerli oyuncularımız hiç Süper Lig dahi görmeden Fransa'nın, Almanya'nın, İtalya'nın ve hatta Avusturya'nın yolunu tutuyor. Takımlarımız gurbetçi peşinde koşadursun. Daha önümüzü göremiyoruz. Mustafa Kapı misal. Galatasaray formasıyla tek bir resmi maçta izleyemediğimiz genç oyuncuyu Lille transfer etti. Sen elindeki kıymetli madeni işleyemezsen, birileri onu alır parlatır elbet. Dortmund gibi bir takım 17 yaşında ilk on bir oynatmaya başladığı Jadon Sancho'yu parlatıp rekor bedellerle satmak üzereyken biz halen 20 yaşına gelmiş oyuncu için "Aman dur hele biraz pişsin o zaman oynar." gibi cümleler kuraduralım.
Uzun lafın kısası Türk futbolu için artık deniz bitti. Umarım ben yanılırım ancak önümüzdeki sezon Avrupa'da mücadele edecek Türk takımlarının tepeden bakacağı, güle oynaya yeneriz diyebileceği hiçbir takım kalmadı. Bir tek Trabzonspor adına gelecek için ümitliyim. Başakşehir Şampiyonlar Ligi'nde geçtiğimiz 2 sezondaki Galatasaray'ın durumuna düşerse hiç şaşırmam.
Kulüplerimizin öncelikli olarak yaşlı ve maaşı yüksek oyuncularıyla bir an önce yolları ayırıp gerek yerli gerekse yabancı oyuncu transferlerinde genç ve gelecek vadeden oyunculara yönelerek yaş ortalamalarını aşağıya çekmeleri gerekiyor. Yaş ortalaması yüksek takımların Avrupa'da başarılı olma şansları yok denecek kadar az. Tabi başarı için zaman ve sabır da gerekiyor. Takımı gençleştirirken kadro ve teknik adam istikrarını korumak da önemli faktörler. Özellikle Fenerbahçe'nin yakın geçmişte yaptığı hatalar gibi her sezon sil baştan kadro kurup farklı hocayla sezona başlamak başarı getirmeyeceği gibi takımları ekonomik anlamda büyük sıkıntılara sokacaktır.

0 yorum: