Mutsuz Son: Igor Tudor



Karabükspor geçtiğimiz sezon lige yabancı bir hocayla başladı. Genç teknik adamın ismi, futbolseverlere bir yerlerden tanıdık geliyordu. Bu isim İtalyan devi Juventus'ta senelerce top koşturan Hırvat Igor Tudor'un ta kendisiydi. Futbolculuğunda kendisini kanıtlamıştı ancak teknik direktör olarak henüz yolun başlarındaydı. Karabükspor'un başında ilk resmi maçına bir gün yolunun kesişeceği takım olan Galatasaray'a karşı çıktı. Karabükspor son saniyede yediği golle maçı kaybetti ama Tudor'un takımı, gösterdiği performansla daha ilk haftadan dikkatleri çekmeye başladı. Karadeniz temsilcisi Hırvat hoca önderliğinde sezon öncesi hazırlık dönemini çok iyi geçirmişti ve kısıtlı kadrosuna rağmen sezon boyunca düşme korkusu yaşamadı. Bugünse Karabükspor, ilk yarı itibariyle ligde son sıraya demir atmış durumda.
Geçtiğimiz sezon yine bir Galatasaray maçında Karabükspor sahasında 2-1 galip geliyor ve Tudor, yendiği takım Galatasaray'ın yolunu tutuyor. Sezon ortasında takımını yüzüstü bıraktığı için haklı olarak eleştiriliyor ancak olaya Tudor'un penceresinden bakarsak, onun yerinde kim olsa aynısını yapardı herhalde. Neticede Galatasaray gibi büyük bir takımı çalıştırma şansı bir teknik adamın karşısına her zaman çıkmıyor, hele ki yolun başında ve henüz hiçbir başarısı bulunmayan bir teknik adamsa.
Tudor, Galatasaray'ın başında yarımşar sezondan toplamda 1 seneye yakın bir süre görev aldı. Çok fazla yanlışları oldu. Daha çok yanlışlarıyla gündeme gelse de, doğruları da yok değildi.
Öncelikle Tudor takımı devraldığında, başarıya doymuş ve eski fiziki gücünü kaybetmiş oyuncu topluluğu vardı. Bir önceki sezon Riekerink'in takımı yenileme şansı vardı ancak buna cesaret edemedi ve birkaç takviyeyle sezona aynı oyuncu grubu ile başlayarak başarısız oldu. Tudor ise büyük bir sorumluluk aldı ve takıma neşteri vurdu. Özellikle Sneijder'i gönderdiği için topa tutuldu fakat Sneijder'in şu an Nice'de beklentilerin çok çok altında kalması, Tudor'u haklı çıkardı.
Östersunds faciasından sonra basın mensupları tarafından acımasızca eleştirilmesine rağmen hiçbir soruyu yanıtsız bırakmadı. Galatasaray yönetimi, futbol aklı olarak Tudor'un üstüne Mircea Lucescu'yu getirmek için yoğun mesai harcadı. Muhtemelen kafalarında en ufak başarısızlıkta Tudor'un görevine son verip Lucescu'yla yola devam etme düşüncesi vardı ancak Rumen teknik adam Milli takım ile anlaşınca bu ihtimal gerçekleşmedi. Yönetim Lucescu ile görüşüp dolaylı yoldan Tudor'a güvenmediklerini ispatlasa da Tudor, başkana veya yönetime karşı sitemde bulunmadı.
Hırvat çalıştırıcı, sportif direktör Cenk Ergün ile birlikte iyi bir kadro mühendisliğine imza attı. Takım halinde koşan, sahada savaşan, birlikte savunma ve hücum yapmayı bilen büyük takım havası solumuş tecrübeli oyuncular transfer edildi. Transferdeki en büyük zafiyet ise sol bek konusunda oldu. Yaz transfer dönemi boyunca sol beke son güne kadar Juventuslu Asamoah'ın transferi için çaba harcandı ancak bu transfer gerçekleşmedi. Son gün apar topar Tudor'un Karabük'ten öğrencisi Latovlevici transfer edildi. Latovlevici ve ters ayaklı Martin Linnes sol bekte dönüşümlü olarak görev aldılar ancak hem defansif hem de ofansif anlamda bu ikilinin sınıfta kalması, Galatasaray'ın puan kayıplarında başrol oynadı.
Galatasaray yeni kurulmuş bir takımla Tudor önderliğinde yeni sezona başladı. Yeni kurulmuş bir takımın makine gibi işleyeceğini kimse tahmin etmiyordu ve açıkçası kafalarda soru işaretleri vardı. Ancak Galatasaray, fikstür avantajını da arkasına alarak sezona fırtına gibi başladı. Üst üste gelen galibiyetler ile taraftarın takıma olan güveni de arttı. Her şey güzel gidiyordu ve Türk spor medyası skora göre reaksiyon verdiği için Tudor'u öve öve bitiremiyorlardı, ta ki dokuzuncu haftadaki Fenerbahçe derbisine kadar. Tudor ve öğrencileri o haftaya kadar en az kayıpla gelmiştiler ancak göreve geldiği sezonda büyük maçları kaybeden Tudor, yenilenen takımıyla da bu kötü istatistiğe son veremedi. Ezeli rakibi Fenerbahçe'nin 8 puan önünde, elli bin taraftarının desteğini arkasına alan Galatasaray, bu avantajları kullanamadığı gibi pozisyon üretmekte bile zorlanarak maçtan beraberlikle ayrıldı.
Bir hafta sonra Trabzonspor deplasmanına giden sarı-kırmızılılar, sezonun ilk mağlubiyetini aldı. Mağlubiyetin yanı sıra Galatasaray'ın yine tek bir pozisyon üretememesi, Tudor'un B planı olmadığı şeklinde dile getirilmeye başladı. Maçtan sonra basının karşısına geçen Igor Tudor, rakip Trabzonspor'un ilkel futbol oynadığını ve sürekli tempoyu düşürdüğünü söyleyerek mağlubiyeti akla mantığa sığmayacak saçma bir sebebe bağladı.
İç sahadaki maçlarını kazanarak kara bulutları biraz olsun dağıtan sarı-kırmızılı ekibi deplasmanda zorlu iki maç bekliyordu ve korkulan senaryo gerçek oldu. Büyük maçları kazanamama sendromu devam etti ve Galatasaray, önce Başakşehir ardından da Beşiktaş karşısında adeta hezimete uğradı. Başakşehir maçının ardından da "Adebayor faktörü" bahanesini üretti Tudor. Adebayor'un çok yetenekli olduğunu ve fark yarattığını söyledi. Karabükspor teknik direktörü maç kaybettiğinde belki böyle bahaneler üretebilir ancak Galatasaray teknik direktörünün böyle bahaneler üretmeye hakkı yok! Rakipte Adebayor varsa sende de Gomis vardı demezler mi adama?
Beşiktaş maçını 3-0 kaybederken Tudor yine rakibini övmeye devam etti. Tudor'un belki de en büyük kaybı bu oldu. Her mağlubiyetin ardından kabahati başka yerlerde aradı ve öz eleştiri yapmaktan daima kaçındı. Kaybedilen her maçtan sonra sürekli rakip oyuncuları överek kendi oyuncularını değersizleştirdi. Halbuki Fatih Terim'in geçmiş başarılarındaki en büyük etkenlerden biri "kazanırsanız sizin eseriniz, kaybederseniz sorumluluk benim" düşüncesini benimsemiş olmasıydı ve en ağır mağlubiyetlerde bile oyuncuları basın mensuplarının önüne atmaz, sorumluluğu üzerine alırdı.
Belki Tudor Başakşehir maçının ardından "Adebayor bizi yendi." demek yerine "Bu maça çift forvetle çıktığımız için benim yüzümden farklı mağlup olduk." diyebilseydi bugün her şey daha farklı olabilirdi.
Tudor taktiksel anlamda ne kadar iyiydi tartışılır, ancak adam yönetimi konusunda sınıfta kaldı. Şahsi düşüncem, takımdaki bazı oyuncular sırf Tudor'u takımdan gönderebilmek için büyük maçlarda vasat performans sergilediler. Bunun en güzel örneği Beşiktaş maçı. Bu sezon oldukça kötü performans gösteren Muslera hatalı bir gol yiyor ve takım o dakikadan itibaren maç sanki kopmuş gibi hiç bir reaksiyon göstermiyor. Üstelik savunmadan çıkarken halı sahada bile yapılmayacak pas hataları yapılıyor sanki Beşiktaşlıların gol atması istenilircesine. Beşiktaşlı oyuncular son vuruşları biraz daha düzgün yapsalar, belki bugün Fenerbahçe'nin 6-0'lık galibiyetini bile gölgeleyecek bir skor çıkacak ortaya! Malatyaspor maçının devre arasında Maicon'la neredeyse fiziksel müdahaleye varacak şekilde sert bir şekilde kavga ettiklerinin de gün yüzüne çıkması, Tudor'la oyuncular arasındaki bağın koptuğunu resmen kanıtlıyordu.
Tudor'un eleştirilmesi gereken bir diğer hususta oyunu okuma konusu. Geriye düştüğü maçlarda doğru hamleleri yapamadı veya çok geç yaptı. Beşiktaş maçının 85. dakikasında Denayer çıkıyor ve Linnes oyuna giriyor. Bu değişikliği neden yaptığı sorulduğunda "Gol bulmak içindi." cevabını veriyor. Güler misin, ağlar mısın? Ayrıca takımda gol krallığında zirvede bulunan Gomis'le çok iyi uyum yakalayan ve ileriye topu hızlı taşıyabilen tek oyuncu olan Rodriguez'i neden takımdan kestiğine kimse anlam veremedi.
Takımda her şey yolunda giderken, Tudor kendi egosu yüzünden hem iyi giden takımın hem de kendisinin ayağına kurşun sıkmış oldu. Tudor'un şimdiden adı Süper Lig takımlarıyla anılmaya başladı bile. Küçük takımlarda iyi bir sezon öncesi hazırlık dönemi geçirirse başarılı olabilir tıpkı Karabük'te olduğu gibi. Ancak Tudor bu saatten sonra hiç bir büyük takımda başarılı olamaz. Eline gelen fırsatı cömertçe harcadı ve güle oynaya şampiyon olabileceği sezonda kendisine yazık etti.

Türk Futbolundaki Derin Güçler


Milli takım 2018'de Rusya'nın ev sahipliği yapacağı Dünya Kupası organizasyonuna katılma şansını da kaybetti ve dünya kupalarına katılma özlemini 16 yıla çıkardı. Sonuç elbette hiç kimse için şaşırtıcı olmadı. Herkese göre bu durumun bir suçlusu var. Kimilerine göre Lucescu, kimilerine göre Demirören, kimilerine göre takımdaki "ADAMLAR" suçlu. Herkesin haklılık payı var. Ancak durum yalnızca bu kişilerden ibaret değil. 2002'de gelen başarıdan bu yana yönetimler değişti, teknik adamlar değişti, oyuncular değişti ama değişmeyen bir şey var, o da üst üste dördüncü turnuvayı da kaçırıyor olduğumuz gerçeği.
Bu durumunun asıl suçluları ülke futbolunu yöneten derin güçler. Bazı futbolcu menajerleri, teknik direktörler, spor yazarları, televizyon yorumcuları ve siyasetçilerin oluşturduğu derin güçler. Kim olduklarından daha önemlisi, neler yapabildikleri. Derin güçlerin tek sözüyle ülke futbolunda yer yerinden oynayabiliyor.
Örnek mi? Fazlasıyla mevcut.

1- Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim son zamanlarda futbolcularla yaşadığı sayısız gerginlikten dolayı yıpranmış durumda. Bir de üzerine damatlarıyla beraber karıştığı kavga ile gündeme geliyor ve ülkedeki futbol medyasının tek derdi günlerce Fatih Terim oluyor. Terim, TFF Başkanı Demirören ile yüz yüze görüşerek Milli takımın kendisi yüzünden zarar görmesini istemeyeceğini belirterek istifa edeceğinin sinyallerini veriyor. Demirören ise hocaya kendisiyle çalışmaktan son derece memnun olduklarını ileterek onu istifa kararından vazgeçiriyor. Olayın üzerinden bir hafta bile geçmeden TFF Terim'in görevine son veriyor. Terim, Demirören'e iki kritik maç öncesinde neden görevden alındığını sorduğunda Demirören'in cevabı "Hocam seni çok yıprattılar." oluyor. Güler misin, ağlar mısın? Bizim bu derin güçlerin bazı medya ayakları da günlerce "Fatih Hoca adamsan hak etmediğin tazminatı almazsın!" şeklinde haberler yapıyorlar. Ama bir kez olsun "Aman hocam sen istifa etme, biz seni kovalım." diyen Demirören'i haber yapamıyorlar.

2- Mircea Lucescu, futbolcunun uyruğuna değil yeteneğine bakan bir teknik direktör. Öyle olmasa uzun yıllar çalıştırdığı Shakhtar Donetsk takımının ilk on birinde 9 yabancıya değil, 11 Ukraynalı'ya şans verirdi. Senelerce Avrupa'nın önde gelen takımlarına astronomik bedellerle ihraç ettiği oyuncular Brezilyalı değil Ukraynalı olurdu. Milli takımla anlaşmadan önce Türkiye'de yabancı sınırlamasının olmadığından da haberdardı. Bu gerçeği bilerek takımın başına geçti. Ancak daha ilk mağlubiyetin ardından yabancı sınırlamasının olmamasından dert yanmaya başladı bile tecrübeli çalıştırıcı. Üç büyük takımın maçlarını izlediğini fakat çok fazla yerli oyuncu göremediğini dile getirdi. Aynı takımda oynayan yerli oyuncular olmadığını da ekledi. Polonya ve İzlanda gruplarını lider, İsviçre ise ikinci sırada tamamladı. Bu takımların hiçbirinde aynı takımlarda oynayan oyuncu grupları yoktu! Derin güçlerimiz yazmışlar bir yabancı sınırlaması senaryosu, tutuşturmuşlar Lucescu'nun eline, Luce okuyor, biz dinliyoruz.

3- Arda Turan Milli takıma çağrılmıyor. Derin güçlerimizin TV yorumcuları çıkıyorlar ekrana "Aman hoca sen bu adamı nasıl çağırmazsın takıma aklını mı kaçırdın sen Barcelona'da oynuyor bu adam!" diyorlar. Bakıyoruz ki ne görelim? Arda bir sonraki maç Milli takımda, hem de ilk on birde! Doğal olarak Milli takım maçı kaybediyor. Aynı yorumcular bu kez "Hoca delirdin mi sen Arda Barcelona'da yedek kulübesine bile giremiyor bu takımda işi ne!" diyebilecek kadar ikiyüzlü olabiliyor! Yakın geçmişte Lucescu Oğuzhan'ı niye takıma çağırmadı diye yerden yere vuruldu. Ertesi gün Oğuzhan Milli takımda. Lucescu yaşlandığı için Oğuzhan'ı takıma almayı unuttu herhalde!  Yine aynı yorumcular Şenol Güneş'i giydiği kıyafetlerden ötürü Milli takıma yakıştıramayanlar!

4- Bu derin güçlerin öyle bir futbolcu temsilcisi var ki ve onun temsil ettiği öyle bir oyuncu grubu var ki.. Dokunulmaz oyuncu grubu adeta. Türk halkı kendilerini "ADAMLAR" olarak tanıyor. Bu ADAMLAR prim için kavga ediyorlar, uçakta kemerini bağlamış gazeteciyi dövüyorlar, yeri geliyor birbirlerini dövüyorlar, kritik maç öncesinde gece sabaha kadar kumar oynuyorlar, üç yüz bin nüfuslu İzlanda karşısında 3-0 gerideyken bile kendilerine destek veren taraftara küfür ediyorlar ve daha fazlası. Hatta bir tanesi çıkıp Milli takımı bıraktığını söylüyor, futbolculuğum yerine adamlığımla anılmayı tercih ederim diye de ekliyor. Gidip bir sürü dil döküyoruz, kapısında yatıyoruz bu adamı Milli takıma geri döndürebilmek için. Ama doğru, yabancı sınırlaması yok ya.. 80 milyonluk ülkeden bir tane ADAM çıkartıp koyamıyoruz bu ADAM ve arkadaşlarının yerine!

5- Teknik direktörleri var bir de bizim derin güçlerin. Elle tutulur hiçbir başarısı yok bu teknik direktörlerin. Yönettikleri takımları ligde tutabilirlerse kendilerini başarılı sanıyorlar. Bir takımdan kovulup diğerinin başına geçiyorlar. İşsiz kalma korkuları da yok yani. Yabancı sınırlaması tekrardan gündeme geldikten sonra sınırlamanın gelmesinden yana fikir beyan eder oldular. Ee tabi bu yaştan sonra yabancı dil öğrenmek, yabancı oyuncularla konuşabilmek zor iş olsa gerek!

6- Bazı siyasetçiler de futbolumuzda yabancı sınırlaması olmasından yana tavır koydular. Gerekçeleri ise ömrünü doldurmuş yaşlı yabancıların ülkemize paralarını alıp yan gelip yatmak için gelmeleriydi. Halbuki Adebayor ve Eto'o gibi dünyaca ünlü yıldızların geçmişte, Türk oyuncuların çok yetenekli ama aynı zamanda çok tembel olduklarını belirten açıklamaları oldu. Yan gelip yatanlar yerliler mi yoksa yabancılar mı?

Bizler senelerdir ülke futbolunun görünen yüzüne odaklandığımız için asıl sorunların perde arkasında yaşandığını idrak edemiyoruz. Spor ahlakından yoksun futbolculara, vasat teknik adamlara, hakem eleştirmekten başka pek fazla meziyeti olmayan spor yazarlarına, magazincilikle futbol yorumculuğunu ayırt edemeyen sözde yorumculara ve kendi oyuncu grubunu torpille takıma aldıran futbolcu temsilcilerine futbolumuzu teslim ettiğimiz sürece daha birçok turnuvayı uzaktan izleyeceğiz. Yüz bin metrekare yüzölçümü, üç yüz bin nüfusu olan ülkeler tarih yazarken biz yirmi yılda bir gelen başarılarla kendimizi teselli etmeye devam edeceğiz.

Futbolculuk Kariyeri Bulunmayan Teknik Direktörler


Sahadaki yıldızlar kadar konuşulmasa da, bir takım için çok şey ifade eder teknik direktörler. Sadece takımın dizilişini, oyun felsefesini belirlemekle kalmazlar. Milyonlar kazanan futbolcu topluluğunu fiziksel ve mental açıdan motive etmek, sezon boyunca zinde tutmak gibi büyük sorumluluklar taşırlar. Teknik direktörler takımın saha dışındaki beynidir demek yanlış olmaz o halde.

Oyuncu İncelemesi: Juraj Kucka


İsim: Juraj Kucka
Doğum Tarihi: 26 Şubat 1987
Yaş: 30
Uyruk: Slovakya
Mevki: Merkez orta saha
Yan Mevki: Ön libero
Boy: 1,86
Kilo: 86
Kullandığı Ayak: Sağ
Forma Numarası Tercihi: 33

Fenerbahçe'de İkinci Kocaman Devri


Fenerbahçe’nin bu seneki en önemli transferi kuşkusuz Aykut Kocaman. Elbette transfer dönemi henüz yeni açıldı. Ancak bu sene kimse yıldız oyuncu transferi beklemesin. Yıldız oyuncu transferlerinin ardı ardına açıklandığı günler artık geride kaldı. Diğer kulüpler gibi Fenerbahçe’de UEFA’nın takibinde. Bu yüzden sattığı oyuncu bedeli kadarını alabilir. Kısacası ne kadar ekmek, o kadar köfte!

Bir Devrin Sonu: La Masia


La Masia. Türkçe'de "çiftlik evi" anlamına geliyor. Ancak Barcelona'ya gönül verenler için La Masia, çiftlik evinden çok daha fazla anlam taşıyor. La Masia, Barcelona ve İspanya Milli Takımı'nın kupalara ambargo koyduğu efsane jenerasyonun hikayesinin yazılmaya başlandığı yer.

Oyuncu İncelemesi: Maicon


İsim: Maicon Pereira Roque
Doğum Tarihi: 14 Eylül 1988
Yaş: 28
Uyruk: Brezilya
Mevki: Stoper
Yan Mevki: Sağ bek
Boy: 1,91
Kilo: 82
Kullandığı Ayak: Sağ-sol
Forma Numarası Tercihi: 4

Bafetimbi Gomis'in En Büyük Pişmanlığı



Gomis, 6 Ağustos 1985 yılında Senegal’de dünyaya gelmiş fakat sonraları Fransa’ya göç etmişler. 10 kardeşi var. Babası Afrika’da doğmuş ve imkânsızlıklardan dolayı okula hiç gidemediği için okuma yazmayı bilmiyor. Bu sebepten çocuklarının okuyup büyük adam olmalarını istiyormuş. Fakat Gomis, eğitiminin 10. yılında okulu bırakmış.

Bundesliga'nın Genç Hocaları



2015-2016 sezonu ortalarında Hoffenheim düşme hattında bulunuyordu. Zor günler geçiren Alman ekibinde teknik direktör Huub Stevens sağlık sorunları sebebiyle görevi bıraktı. Bu kararın üzerine Hoffenheim ligin kalan kısmında yola U19 takımının başında bulunan Julian Nagelsmann ile devam etme kararı aldı. Nagelsmann ateşten gömleği giymeyi kabul ettiğinde henüz 28 yaşındaydı. Bir futbolcu için bile 28 yaş tam anlamıyla tecrübe demek değilken, Nagelsmann sürpriz bir şekilde kendisini takımın başında buldu. Kadrosunda kendisinden daha yaşlı oyuncular bulunan takımı yönetebilecek miydi? Ayrıca Nagelsmann futbol oynanabilecek yaşta neden ve nasıl teknik direktör olmuştu?

Süper Lig'in Yeni Ekiplerinden Büyük Vefasızlık


Sezon öncesinde hiç kimse Yeni Malatyaspor'un Süper Lig'e yükseleceğine ihtimal vermezdi. Fakat sezon itibariyle takım olmayı başarabilmiş, şampiyonluk için kenetlenmiş bir takım görüntüsü çizdi Yeni Malatyaspor ve rüya gibi geçen sezonun ardından Süper Lig'in yolunu tuttular. Böylesine büyük başarının mimarı şüphesiz teknik direktör İrfan Buz'du. Ancak bu müthiş başarının bedeli takımdan kovulmak oldu. Yeni Malatyaspor, Süper Lig'de daha önce Bursaspor ile şampiyonluk yaşamış Ertuğrul Sağlam ile yola devam etme kararı aldı.

Oyuncu İncelemesi: Jean Michael Seri


İsim: Jean Michaël Seri
Doğum Tarihi: 19 Temmuz 1991
Yaş: 25
Uyruk: Fildişi Sahili (13 kez milli / 1 gol)
Mevki: Merkez orta saha
Yan Mevki: Ön libero
Boy: 1,68
Kilo: 67
Kullandığı Ayak: Sağ
Forma Numarası Tercihi: 6
İdol: Marcelo Gallardo

Milan'ın Yeni Golcüsü Andre Silva


Transfer sezonuna hızlı giriş yapan İtalyan devi Milan, eski günlerine dönmek için gün sayıyor. Çinlilere satılmasının ardından şu ana kadarki transferlerinde cömert harcamalar yapan Milan'da, en çok dikkat çeken isim Andre Silva. Milan, Andre Silva'nın transferi için kulübü Porto'ya 38 milyon Euro ödeyecek.

Hayatını Hayal Etme Hayalini Yaşa


Corentin Tolisso. Şu sıralar ondan mutlusu yoktur dünyada. Geçtiğimiz günlerde Alman devi Bayern Münih'e transfer oldu ve formayı sırtına geçirdi. Resme bakılırsa Tolisso, Bayern Münih formasını ilk kez giymiyor. Çocukluğundan beri hayallerini süsleyen takıma imzayı atan yıldız oyuncu "Hayatınızı hayal etmeyin, hayalinizi yaşayın." diyor.

0 yorum:

Oyuncu İncelemesi: Khalid Boutaib


İsim: Khalid Boutaïb
Doğum Tarihi: 24 Nisan 1987
Yaş: 30
Uyruk: Fas (7 kez milli / 2 gol)
Mevki: Forvet
Yan Mevki: Sağ kanat
Boy: 1,90
Kilo: 80
Kullandığı Ayak: Sağ
Forma Numarası Tercihi: 9

0 yorum:

Oyuncu İncelemesi: Theo Bongonda


İsim: Theo Bongonda Mbul'Ofeko Batombo
Doğum Tarihi: 20 Kasım 1995
Yaş: 21
Uyruk: Belçika (U21'de 8 kez milli / 2 gol)
Mevki: Sol kanat
Yan Mevki: Sağ kanat - forvet
Boy: 1,77
Kilo: 64
Kullandığı Ayak: Sol
Forma Numarası Tercihi: 7

0 yorum:

Oyuncu İncelemesi: Younes Belhanda


İsim: Younes Belhanda
Doğum Tarihi: 25 Şubat 1990
Yaş: 27
Uyruk: Fas (36 kez milli / 3 gol)
Mevki: Ofansif orta saha
Yan Mevki: Sağ kanat - sol kanat
Boy: 1,75
Kilo: 75
Kullandığı Ayak: Sağ
Forma Numarası Tercihi: 10

Ters Giden Bir Şeyler Var: Barcelona


Barcelona son on yılda başarıdan başarıya koşmuş, kupalara ambargo koymuştu. Özellikle ezeli rakipleri Real Madrid’e karşı oynadıkları maçlarda, ezici üstünlükler elde etmişlerdi. Futbol otoritelerince Barcelona’nın, tarihteki en iyi futbol takımı olduğu, Messi’nin de tarihteki en iyi oyuncu olduğu yorumları yapılıyordu.

0 yorum:

Oyuncu İncelemesi: Mathieu Valbuena


İsim: Mathieu Valbuena
Doğum Tarihi: 28 Eylül 1984
Yaş: 32
Uyruk: Fransa (52 kez milli / 8 gol)
Mevki: Ofansif orta saha
Yan Mevki: Sağ kanat - sol kanat
Boy: 1,67
Kilo: 58
Kullandığı Ayak: Sağ
Forma Numarası Tercihi: 28
İdol: Fenomen Ronaldo